Cem Özer’in Zeki Alasya için söyledikleri sosyal medyada gündem oldu. İşte o yazı…
“Sen şimdi sıkılıyorsundur, daralıyorsundur, kafan bozuktur, bulanıktır, araba gönderiyorum, benim balıkçıya geliyorsun hemen. Adresi mesaj at” dedi ve telefonu kapattı.
Gelen arabada, yeğeni, çocukluk arkadaşım, babası babamın gençlik arkadaşı Mesih Alasya’nın oğlu vardı.
O gece, beni, masadaki balığın yanına yatırdı, çatal bıçakla, ince ince, tüm kılçıklarımı ayıkladı. Lop et kalana kadar uğraştı benimle. Hayatı anlattı, kendi hayatını anlattı. İnişleri, yokuşları, yokuşlardan çıkışları anlattı. Tepeleri, çukurları anlattı. Kayıp sanılan kazanımlarını, kazanç sanılan kayıplarını tek tek anlattı.
Parayı ve parasızlığı anlattı. İnsana verdiği değeri, bu anlamdaki zenginliği anlattı. Parayı tutma gitsin, gerekince zaten gelir dedi. Gelir sahibi olmayı anlattı. Çok borcum vardı, çok borcu vardı, vicdani borçsuzluğun ne derece önemli olduğunu anlattı. Karides yedik, kalamar yedik, balık yedik, lakerda yedik, hepsinin üzerine hak yememeyi anlattı.
Bir kedi geldi, giriverdi içeri, bir kaknem müşteri pist dedi, çatal fırlattı zavallıcığa. Kedi geldi kucağına çıktı abimin, hayvanı anlattı, insanı anlattı. Yalancı dolma yedik, doğru bildiğinden şaşmamayı anlattı.
Bir gün koyup gideceğiz dedik, dilediğince yaşamaktan bahsetti. Babamın yeri ayrıdır elbette. Ama bir Altan Erbulak, Bir Cenk Koray, Bir de ‘O’ yeniden var etti beni. İçimdeki ‘Ben’ i görenlerdendi ‘O’ da. Tanımadan güvenen, tanımadan sevenlerdendi. Ya da uzaktan bakıp en iyi görebilenlerden…
Başlığa ‘adam’ yazdım ama ‘müebbet çocuk’tu. O geceden sonra kırk yıllık dost olmuştuk sanki. Seni kırıp da en dost görünenleri vicdanlarıyla baş başa bırakıyorum. Bekle bizi teker teker geleceğiz yanına, belki yarın, belki yarından da yakın. Umarım arkamızda senin gibi iyi nefesler verecek insanlar bırakabiliriz. Kendine iyi bak diyesim var. Başka bir söz gelmiyor, gelemiyor dilime ne yazık ki…
Kusura bakmayın, daha fazla yazamayacağım, gözlerim buğulu, göremiyorum şu an harfleri. İyisi mi siz; Zeki Alasya yazın ve altına insan olmanın tüm değerlerini sıralayın, sanatı arda kalsın…
“Sen şimdi sıkılıyorsundur, daralıyorsundur, kafan bozuktur, bulanıktır, araba gönderiyorum, benim balıkçıya geliyorsun hemen. Adresi mesaj at” dedi ve telefonu kapattı.
Gelen arabada, yeğeni, çocukluk arkadaşım, babası babamın gençlik arkadaşı Mesih Alasya’nın oğlu vardı.
O gece, beni, masadaki balığın yanına yatırdı, çatal bıçakla, ince ince, tüm kılçıklarımı ayıkladı. Lop et kalana kadar uğraştı benimle. Hayatı anlattı, kendi hayatını anlattı. İnişleri, yokuşları, yokuşlardan çıkışları anlattı. Tepeleri, çukurları anlattı. Kayıp sanılan kazanımlarını, kazanç sanılan kayıplarını tek tek anlattı.
Parayı ve parasızlığı anlattı. İnsana verdiği değeri, bu anlamdaki zenginliği anlattı. Parayı tutma gitsin, gerekince zaten gelir dedi. Gelir sahibi olmayı anlattı. Çok borcum vardı, çok borcu vardı, vicdani borçsuzluğun ne derece önemli olduğunu anlattı. Karides yedik, kalamar yedik, balık yedik, lakerda yedik, hepsinin üzerine hak yememeyi anlattı.
Bir kedi geldi, giriverdi içeri, bir kaknem müşteri pist dedi, çatal fırlattı zavallıcığa. Kedi geldi kucağına çıktı abimin, hayvanı anlattı, insanı anlattı. Yalancı dolma yedik, doğru bildiğinden şaşmamayı anlattı.
Bir gün koyup gideceğiz dedik, dilediğince yaşamaktan bahsetti. Babamın yeri ayrıdır elbette. Ama bir Altan Erbulak, Bir Cenk Koray, Bir de ‘O’ yeniden var etti beni. İçimdeki ‘Ben’ i görenlerdendi ‘O’ da. Tanımadan güvenen, tanımadan sevenlerdendi. Ya da uzaktan bakıp en iyi görebilenlerden…
Başlığa ‘adam’ yazdım ama ‘müebbet çocuk’tu. O geceden sonra kırk yıllık dost olmuştuk sanki. Seni kırıp da en dost görünenleri vicdanlarıyla baş başa bırakıyorum. Bekle bizi teker teker geleceğiz yanına, belki yarın, belki yarından da yakın. Umarım arkamızda senin gibi iyi nefesler verecek insanlar bırakabiliriz. Kendine iyi bak diyesim var. Başka bir söz gelmiyor, gelemiyor dilime ne yazık ki…
Kusura bakmayın, daha fazla yazamayacağım, gözlerim buğulu, göremiyorum şu an harfleri. İyisi mi siz; Zeki Alasya yazın ve altına insan olmanın tüm değerlerini sıralayın, sanatı arda kalsın…