Okumayan çok şey kaybeder!
-Nedir o fazladan kıldığın namaz? Biliyorsun ikindi namazından sonra kılınan nafile bir namaz yoktur? Delikanlı bir müddet cevap vermedi, daha sonra sakin bir sesle:
-Kaza namazı dedi. -Ne zaman kazaya bırakmıştın? dedi yaşlı adam. -Gözaltındayken, dedi… Çok yavaş bir şekilde söyledi bunu, daha sonra da gözleri uzaklara dalıp gitti. Yaşlı adam onu konuşturup bir şeyleri hatırlatmak veya onu üzmek niyetinde değildi. Fakat yine de kendine hakim olamadı.
-Ne kadar tuttular göz altında?
-Yirmi dokuz gün.
ALLAH ALLAH dedi, yirmi dokuz gün öyle mi?
-Evet, yirmi dokuz gün. O yirmi dokuz günlük namazımı kaza edeceğim. -Kılamamışsındır, kıldırmamışlardır herhalde..?
Delikanlı bir müddet sustu ve sonra yaşlı adama dönerek:
-Aslında namazlarımı kıldım, bir tek vaktimi bile kaçırmadım fakat…
-Fakat ne?
-Fakat namazın şartlarını yerine getiremedim, hep eksikti. Çoğu zaman abdest alamadım, teyemmüm ettim.
-Olsun, teyemmümle olsun, kabul değil mi?
-Fakat toprak bulamadım teyemmüm edecek, bazen beton duvara, bazen de demir kapıya ellerimi sürerek teyemmüm ettim, kabul olur mu?
-Ne demek kabul olmaz, elbette olur. -Kıbleyi de bilmiyordum, rica ettim söylemediler. Hem bu arada namazın diğer rükünlerini de yerine getiremiyordum, askıdaydım, hem ellerim hem ayaklarım bağlıydı, çoğu zaman zorla rükuya gidebiliyordum, hele hiç secde yapamıyordum.
-Olsun, olsun yine de kabuldür senin kıldığın bu namaz, dedi yaşlı adam.
Fakat ses tonu gittikçe değişmekte idi ve ağlamaklı bir hal alıyordu.
-Sen öyle hep kabul kabul diyorsun ama… dedi ve bir müddet susup hiç konuşmadı genç adam.
Daha sonra değişik bir ses tonuyla devam ederek,
-Biliyor musun, gözaltında bulunduğum o yirmi dokuz günün on beş günü anadan üryan bir halde idim, soymuşlardı beni. Yalvardım onlara, ne olur Allah için bir tek iç çamaşırımı bana verin dedim, hiç olmazsa namaz kılacağım vakit verin dedim, fakat vermediler. İşte o şekilde kıldım namazlarımı.
Mümkün olduğunca toparlanarak avret yerlerimi örtmeye çalışarak kıldım. Fakat bazen onu da yapamıyordum, işte bu halde namaz kılıyordum…
Ortalığı epeyce bir müddet sessizlik kapladı, delikanlı yaşlı adamdan cevap beklemekteydi, bu namazları kaza etmesi gerekir miydi?
Yaşlı adam kafasını kaldırdığı zaman gözyaşlarının baştan sona yüzünü ıslattığını gördü, ağladı, ağladı.
Sonra birden doğruldu ve delikanlının omuzlarından kuvvetlice tuttu ve kendine çekti:
-Bana bak delikanlı! Anlıyor musun, o namazları asla kaza etmeyeceksin. O namazları alıp ALLAH’ın huzuruna varacaksın. “ ALLAH’ım, sana bunları getirdim.” diyeceksin.
Biliyor musun, belki bunlar senin hayatında kıldığın en önemli namazlar. Yaşlı adam sonra sordu gence, adın ne nerelisin ne iş yaparsın sen, neden buradasın Delikanlı?
-Adım Muhsin Yazıcıoğlu, tek nedeni Vatansever olmak…
-Nedir o fazladan kıldığın namaz? Biliyorsun ikindi namazından sonra kılınan nafile bir namaz yoktur? Delikanlı bir müddet cevap vermedi, daha sonra sakin bir sesle:
-Kaza namazı dedi. -Ne zaman kazaya bırakmıştın? dedi yaşlı adam. -Gözaltındayken, dedi… Çok yavaş bir şekilde söyledi bunu, daha sonra da gözleri uzaklara dalıp gitti. Yaşlı adam onu konuşturup bir şeyleri hatırlatmak veya onu üzmek niyetinde değildi. Fakat yine de kendine hakim olamadı.
-Ne kadar tuttular göz altında?
-Yirmi dokuz gün.
ALLAH ALLAH dedi, yirmi dokuz gün öyle mi?
-Evet, yirmi dokuz gün. O yirmi dokuz günlük namazımı kaza edeceğim. -Kılamamışsındır, kıldırmamışlardır herhalde..?
Delikanlı bir müddet sustu ve sonra yaşlı adama dönerek:
-Aslında namazlarımı kıldım, bir tek vaktimi bile kaçırmadım fakat…
-Fakat ne?
-Fakat namazın şartlarını yerine getiremedim, hep eksikti. Çoğu zaman abdest alamadım, teyemmüm ettim.
-Olsun, teyemmümle olsun, kabul değil mi?
-Fakat toprak bulamadım teyemmüm edecek, bazen beton duvara, bazen de demir kapıya ellerimi sürerek teyemmüm ettim, kabul olur mu?
-Ne demek kabul olmaz, elbette olur. -Kıbleyi de bilmiyordum, rica ettim söylemediler. Hem bu arada namazın diğer rükünlerini de yerine getiremiyordum, askıdaydım, hem ellerim hem ayaklarım bağlıydı, çoğu zaman zorla rükuya gidebiliyordum, hele hiç secde yapamıyordum.
-Olsun, olsun yine de kabuldür senin kıldığın bu namaz, dedi yaşlı adam.
Fakat ses tonu gittikçe değişmekte idi ve ağlamaklı bir hal alıyordu.
-Sen öyle hep kabul kabul diyorsun ama… dedi ve bir müddet susup hiç konuşmadı genç adam.
Daha sonra değişik bir ses tonuyla devam ederek,
-Biliyor musun, gözaltında bulunduğum o yirmi dokuz günün on beş günü anadan üryan bir halde idim, soymuşlardı beni. Yalvardım onlara, ne olur Allah için bir tek iç çamaşırımı bana verin dedim, hiç olmazsa namaz kılacağım vakit verin dedim, fakat vermediler. İşte o şekilde kıldım namazlarımı.
Mümkün olduğunca toparlanarak avret yerlerimi örtmeye çalışarak kıldım. Fakat bazen onu da yapamıyordum, işte bu halde namaz kılıyordum…
Ortalığı epeyce bir müddet sessizlik kapladı, delikanlı yaşlı adamdan cevap beklemekteydi, bu namazları kaza etmesi gerekir miydi?
Yaşlı adam kafasını kaldırdığı zaman gözyaşlarının baştan sona yüzünü ıslattığını gördü, ağladı, ağladı.
Sonra birden doğruldu ve delikanlının omuzlarından kuvvetlice tuttu ve kendine çekti:
-Bana bak delikanlı! Anlıyor musun, o namazları asla kaza etmeyeceksin. O namazları alıp ALLAH’ın huzuruna varacaksın. “ ALLAH’ım, sana bunları getirdim.” diyeceksin.
Biliyor musun, belki bunlar senin hayatında kıldığın en önemli namazlar. Yaşlı adam sonra sordu gence, adın ne nerelisin ne iş yaparsın sen, neden buradasın Delikanlı?
-Adım Muhsin Yazıcıoğlu, tek nedeni Vatansever olmak…