HHaber

Cennete giden ayyaşın hikayesi

-Onu nereye götürüyorsun, kabristana deme sakın! Sağlığında biz çektik, bir de kabir ehli çekmesin o herifin elinden” dedi.

Kadın gözlerini çarşafın üstüne dikmiş, öylece duruyordu. Birden bağırmaya başladı, delirmiş gibiydi sanki. Kalabalık yanından şaşkınlıkla uzaklaşırken, eşini tekrar yüklendi sırtına ve köyün dışına doğru yürümeye başladı. Ter içerisinde kalmıştı kadıncağız, artık adım atacak hali bile yoktu. Kendi kendine;
-Şuracığa gömeyim adamımı, dedi. Kimseler rahatsız olmaz burada…

Tam o esnada bir ayak sesine dikkat kesildi, bir çobandı gelen. Kadıncağız her şeyi olduğu gibi anlattı. Üzüldü çoban, gözleri doldu.
-Dert etme, dedi, ben yardım ederim sana. Bir çukur kazıp defnettiler. Çoban baş ucunda durdu , ellerini açıp dua etti. Birkaç çiçek buldu kadıncağız eşinin toprağının üzerine serpti. Çobana dualar ederek evine döndü.

Öyle çok yorulmuştu ki. Camın kenarına oturup uzaklara doğru daldı. Uyuyup kalmıştı bile oracıkta. Ertesi sabah imamın kapısı telaşla çalınmıştı. Muhtar bir yandan tokmağı vuruyor, bir yandan da “imam efendi, imam efendi…” diye bağırıyordu.

İmam şaşkınlık içinde açtı kapıyı.
-Bir rüya gördüm, dedi muhtar, hocam o ayyaş, o serseri adam cennetteydi, bana gülüyor, hakkım sana bile helal olsun, diyordu. Rüyayı duyan İmamın beti benzi atıverdi birden. Kendisi de az önce aynı rüyayı görmüştü.”
Gel hele, içeri gel…” demeye kalmadı ki, köyün delisini gördüler. Koşarak geliyor, bir yandan da bağırıyordu:
-Demedin mi ben, demedim mi size, rüyamda gördüm, rüyamda…

Bir kaç köylü daha benzer rüyalar gördüğünü söyleyince, kadının yanına gitmeye karar verdiler. Özür dileyecek, kendilerini affettirmeye çalışacak, bu arada işin aslını öğreneceklerdi kendilerince. Bir şeyler olmuştu ama neydi bu olanlar akılları ermemişti?

Eve vardıklarında kapıyı açan kadın şaşkındı. Kapıyı yüzlerine kapatacak oldu, edebinden yapamadı. Gelenler olan biteni anlatıp özür dilediler. Neler olduğunu sordular. Kadıncağız her şeyi anlattı, can kulağıyla dinlediler ve çobanı bulmaya karar verdiler. Bir yandan yürüyor bir yandan aralarında konuşuyorlardı: Bu çoban bir evliyaydı herhalde, belki de Hızır’dı, aslında ölen adam da o kadar fena bir adam değildi.

Tarif edilen yere geldiklerinde çoban koyunlarını otlatıyordu. Gelenleri görünce ayağa kalktı, hayırdır inşallah, dedi. Oturdular, onlara süt ikram etti, konuşmaya başladılar. Çoban söylenenlerden hiçbir şey anlamamıştı, olanları anlattı.
-Ben garip bir kulum, dedi; başucunda durup bir dua ettim sadece, hepsi bu… Merakla nasıl bir dua ettiğini sordular. Çoban da söyledi:
-Allah’ım, ben dağda koyunlarımı otlatırken kulların gelirler benim yanıma, selam verirler. Senin selamın ile gelen senin misafirindir der, ağırlarım. Süt ikram eder, azığımı paylaşırım. Şimdi de ben sana bir misafir yolluyorum, onu da sen ağırla…

Hikayede verilmek istenen mesaja çok dikkat etmeliyiz. Allah’ın affı o kadar geniş ki, yaptığı ufak bir iyilik insanın affına neden olabilir. Lakin buradan şu anlam da asla çıkmamalıdır, ”Ye iç eğlen, her haramı işle, Allah nasılsa affediyormuş” anlamı da asla çıkarılmamalıdır. Doğru dinleyip doğru anlayabilmek temennisiyle, Allah’a emanet olunuz…