Kim olduğunu öğrenince…
Gerçekten çok şaşırıp pişman olmuştu. 88 yaşındaki bu kadın her gün aynı lokantaya gelirdi. Her zaman yalnız olurdu, günün menüsünü sipariş ederdi.
Aslında o, lokantaya her zaman yalnız gelmemişti. Başlarda kocasıyla geliyordu. Kocası burayı seviyordu çünkü hem yemekler kaliteli hem de fiyatlar uygundu. Açıldığı ilk hafta o ve kocası akşam yemeği için bu lokantaya gelmişlerdi. Bu kadın, sık sık ailesini de burada birlikte yemek yemeye davet ederdi. Hatta 30. evlilik yıldönümlerinde lokantayı özel olarak kendileri için kapattırmışlardı. Akşamın geç saatlerine kadar leziz yemekler yiyip dans etmiş ve güzel anlar yaşamışlardı.
Fakat yaşlı kadının hayatı her zaman böyle şen şakrak geçmemişti. Yaklaşık bir yıl önce, kısa süreli bir hastalığın ardından hayat arkadaşı vefat etmiş, o ise bunun üstesinden gelmekte zorlanmıştı. Yalnız olmak gerçekten çok zordu. Yaşlı kadın haftalarca yas tutmuştu. Yalnızdı ve konuşacak kimsesi yoktu. Ne yazık ki sarılacak da. Ailesi ve arkadaşları bir zamanlar neşeli olan kadının gitgide daha da mutsuz olduğunu gördüler. Artık içinden hiçbir şey yapmak gelmiyordu. Zar zor yemek yiyor, misafir kabul etmiyordu. Fakat çok geçmeden yardım beklenmedik bir yerden gelmişti. Paspasın üstünde bir mektup bulmuştu.
Mektup her hafta gittiği lokantanın çalışanlarından gelmekteydi. Onu bir süredir görmemişlerdi ve ona yemek ısmarlamayı teklif ediyorlardı. Çalışanlar onu, onun heyecanını ve iyimserliğini özlemişlerdi. Bu adımı atmak onun için çok zor oldu ilk anda. Oraya ilk kez yalnız gidecekti. Daha önce lokantada hiç yalnız başına yemek yememişti. Ama artık yapmak zorundaydı! İçinde bulunduğu derin mutsuzluk çukurundan çıkmaya çabalamalıydı. Lokanta çalışanlarını yeniden görmenin ona iyi geleceğine inanıyordu…
Bu kadıncağızın hayatında son üç ayda çok fazla şey değişmişti ama lokanta hâlâ aynı görünüyordu. Her zaman olduğu gibiydi. Aşina olduğu o kokular ve mutfaktan gelen sesler yine aynıydı. Dul kadın için bu eve gelmek gibi bir histi. Her zaman oturduğu masa onun için rezerve edilmişti, her zamanki sandalyesine oturdu. Gözlerinde yaşlarla pencereden dışarı baktı. İşte buradayım, diye düşündü. Fakat ardından lokantanın sahibi gelip yanına oturdu. Ona eşlik etmek istemişti. “Birbirimizi 30 senedir tanıyoruz, seni yalnız bırakmayacağız!” diyerek onu rahatlattı. Bu akşam yaşlı kadın için güzel bir akşam olmuştu. Çalışanlarla konuşunca üzüntüsünü bir anlığına unuttu. Gece boyunca ona yardımcı oldular ve onu tekrar görme umuduyla ayrıldılar.
Yaşlı kadın, yavaş ve emin adımlarla kocasının vefatından beri içinde olduğu derin çukurdan çıkmaya başlamıştı. Yeniden bir zamanlar olduğu gibi o neşeli tavrına büründü ve herkes bunu görebiliyordu. Ancak tam da daha iyiye giderken ilginç bir telefon aldı. Arayan doktordu. Bir hafta önce yaptırdığı kan testinin sonuçları belli olmuştu ve bir an önce doktora uğraması gerekiyordu. Durum acildi! Gerginlik içinde doktorun ofisine gitti. Elleri terden yapış yapış olmuştu. Neler olduğunu öğrenmek istiyordu. Doktorun sesi neden bu kadar ciddi geliyordu? Doktor onun elini sıktı ve yüzünde gergin bir ifadeyle karşısındaki sandalyeyi işaret etti.
“Sonuçlar hiç iyi değil hanımefendi. Lösemi olmuşsunuz, çok üzgünüm,” dedi üzgün bir bakışla beraber. Zemin ayaklarının altından kayıyor gibi hissetti. Son zamanlarda kendini halsiz hissettiği için test yaptırmıştı ama hayatının bir çırpıda bu kadar büyük ölçüde değişebileceği aklına gelmemişti.
Gözlerindeki yaşlarla beraber hayatının en zor sorusunu sordu: “Ne kadar vaktim kaldı?
-“Ne yazık ki hastalığın yayıldığını gözlemledik ve senin için yapabileceğimiz çok fazla şey yok. Belki altı ay belki bir yıl vaktin var…”
O an yine kalbi sızladı, çok derindi bu his. Üzücü haberlerin sonu gelmeyecek miydi? Fakat üzüntü içinde kıvranmak veya şikayet etmek yerine, geri kalan vaktini hep hayal ettiği gibi geçirmeye ve sevdiği insanlar için iyilik yapmaya karar verdi. Ve böylece yıllardır gittiği, ailesi gibi gördüğü lokantaya geri döndü.
Lokantadakiler onun zor günlerinde, içinde olduğu durumdan çıkmasına yardımcı olmuşlardı, şimdiyse onlara iyilik yapma sırası artık ondaydı.
Fakat lokantada işe yeni bir müdür alınmıştı. Söz konusu adam çalışanlara biraz sert davranıyordu. Çalışanları üzüp üzmemeyi önemsemiyordu. Yaşlı kadın içeri girer girmez bunu fark etmişti. Daha tatsız bir atmosfer vardı. Artık misafirlere ayıracak vakit yoktu ve herkes işe ekşi bir suratla geliyordu.
Ve tatlı yaşlı kadın içeri girdi. Masasına oturdu, çalışanlar onun en sevdiği yemeği bir an önce getirmeye çalıştılar. Kısa bir sohbet? Hayır sohbetin vakit yoktu, çünkü müdürün gözleri üzerlerindeydi. Kaşlarını çattı ve sinirli bir ifadeyle ona yaklaştı…
Yaşlı kadının ismini çalışanlardan duymuştu. Onun herkesin sevdiği düzenli bir müşteri olması onun için pek bir şey ifade etmiyordu. Panodaki fişi görmüştü. Çalışanların üzerini kalpler ve tatlı sözlerle doldurduğu ama o gün parası ödenmemiş hesabın fişini! Müdür elinde fişi tutarak hırsla ona doğru yaklaştı ve onunla sert bir şekilde konuşmaya başladı.
-“Bu lokanta sadece hesabını ödeyen müşteriler için. Diğerlerinin sizin ne kadar iyi biri olduğunuzu düşünüp düşünmemesi umurumda değil. Hesabı ödemediniz, bu yüzden lokantayı terk etmenizi isteyeceğim. Biz hayır kuruluşu değiliz.” Yaşlı kadın yerinden kalkmadı ve hiçbir şey söylemedi. Adama baktı, çantasından bir parça kağıt çıkarıp üzerine bir şeyler yazdı. Kağıdı masanın üzerinde duran siyah cüzdana koydu ve tek kelime etmeden lokantadan çıkıp gitti..
Kadının masasını temizlemekle görevli olan garson hemen gelmişti. Çatal kaşıkları tabakların üstüne koydu ve tam peçeteyi atmak üzereydi ki peçetenin altında kadının bıraktığı siyah cüzdan gözüne çarptı. Bu hesabın parası olabilir miydi? Belki de parayı masanın üzerinde bırakmış ve çıkıp gitmişti?
Genç garson merakla cüzdanı eline aldı ve baktı. Fakat içinde para yoktu. Lokantadaki tüm çalışanların hayatını değiştirecek bir not vardı sadece. Garson, siyah dosyadan notu çıkardı ve dudaklarından dökülen sözler çok yüksek sesteydi. Ne okumuştu?
Dokunaklı bir mesaj olan bir kağıt parçası vardı ve Lokanta çalışanlarına diye başlıyordu:
-“30 yıldır buraya gelmekten çok keyif aldım. Bu lokantada değişen her şeye tanık oldum: Gelip giden çalışanları, defalarca değişen menüyü gördüm ama ben hep burada kaldım. Burada çok güzel anılarım oldu fakat zor zamanlarda bile siz bana her zaman destek oldunuz. Artık yaşlı ve hastayım, size yüklü bir miktarda para bırakarak teşekkür etmek istiyorum. Çekin altında tükenmez kalemle şunlar yazılmıştı: Ancak yeni müdür bıraktığım paradan tek kuruş alamayacak. Ayrıca bu berbat adamla ilgili bir çift söz söylemek için de lokantanın sahibini arayacağım. Garson titreyen ellerle çekin diğer yüzünü çevirdi ve akıl almaz miktarı gördü.
Çek 425.550 dolar değerindeydi. Yıllardır lokantalarına gelen ve onu her zaman desteklemiş olan çalışanlar için iyilik yapmak isteyen yaşlı kadın tarafından onlara hediye edilmişti.
Genç adam gözlerine inanamadı ve çeki gözyaşlarına boğulan işletme sahibine verdi. Lokantanın sahibi yaşlı kadını 30 yıldır tanıyordu ve onu hep oturduğu masasında bir daha hiç göremeyeceğini anlamıştı. Paradan dolayı memnundu ama yaşlı kadının mutlu ve sağlıklı olmasını, yemeğinin tadını çıkarırken onlarla sohbet etmesini tercih ederdi çünkü sevdiklerimiz dünyadaki tüm paralardan daha değerlidir.
Onunla kısa bir telefon görüşmesinden sonra lokantanın müdürü hemen kovuldu. Haklıydı, yaşlı kadının kendi evi dışında 30 sene boyunca evi olarak gördüğü lokantada böyle bir adamın işi yoktu.
Gerçekten çok şaşırıp pişman olmuştu. 88 yaşındaki bu kadın her gün aynı lokantaya gelirdi. Her zaman yalnız olurdu, günün menüsünü sipariş ederdi.
Aslında o, lokantaya her zaman yalnız gelmemişti. Başlarda kocasıyla geliyordu. Kocası burayı seviyordu çünkü hem yemekler kaliteli hem de fiyatlar uygundu. Açıldığı ilk hafta o ve kocası akşam yemeği için bu lokantaya gelmişlerdi. Bu kadın, sık sık ailesini de burada birlikte yemek yemeye davet ederdi. Hatta 30. evlilik yıldönümlerinde lokantayı özel olarak kendileri için kapattırmışlardı. Akşamın geç saatlerine kadar leziz yemekler yiyip dans etmiş ve güzel anlar yaşamışlardı.
Fakat yaşlı kadının hayatı her zaman böyle şen şakrak geçmemişti. Yaklaşık bir yıl önce, kısa süreli bir hastalığın ardından hayat arkadaşı vefat etmiş, o ise bunun üstesinden gelmekte zorlanmıştı. Yalnız olmak gerçekten çok zordu. Yaşlı kadın haftalarca yas tutmuştu. Yalnızdı ve konuşacak kimsesi yoktu. Ne yazık ki sarılacak da. Ailesi ve arkadaşları bir zamanlar neşeli olan kadının gitgide daha da mutsuz olduğunu gördüler. Artık içinden hiçbir şey yapmak gelmiyordu. Zar zor yemek yiyor, misafir kabul etmiyordu. Fakat çok geçmeden yardım beklenmedik bir yerden gelmişti. Paspasın üstünde bir mektup bulmuştu.
Mektup her hafta gittiği lokantanın çalışanlarından gelmekteydi. Onu bir süredir görmemişlerdi ve ona yemek ısmarlamayı teklif ediyorlardı. Çalışanlar onu, onun heyecanını ve iyimserliğini özlemişlerdi. Bu adımı atmak onun için çok zor oldu ilk anda. Oraya ilk kez yalnız gidecekti. Daha önce lokantada hiç yalnız başına yemek yememişti. Ama artık yapmak zorundaydı! İçinde bulunduğu derin mutsuzluk çukurundan çıkmaya çabalamalıydı. Lokanta çalışanlarını yeniden görmenin ona iyi geleceğine inanıyordu…
Bu kadıncağızın hayatında son üç ayda çok fazla şey değişmişti ama lokanta hâlâ aynı görünüyordu. Her zaman olduğu gibiydi. Aşina olduğu o kokular ve mutfaktan gelen sesler yine aynıydı. Dul kadın için bu eve gelmek gibi bir histi. Her zaman oturduğu masa onun için rezerve edilmişti, her zamanki sandalyesine oturdu. Gözlerinde yaşlarla pencereden dışarı baktı. İşte buradayım, diye düşündü. Fakat ardından lokantanın sahibi gelip yanına oturdu. Ona eşlik etmek istemişti. “Birbirimizi 30 senedir tanıyoruz, seni yalnız bırakmayacağız!” diyerek onu rahatlattı. Bu akşam yaşlı kadın için güzel bir akşam olmuştu. Çalışanlarla konuşunca üzüntüsünü bir anlığına unuttu. Gece boyunca ona yardımcı oldular ve onu tekrar görme umuduyla ayrıldılar.
Yaşlı kadın, yavaş ve emin adımlarla kocasının vefatından beri içinde olduğu derin çukurdan çıkmaya başlamıştı. Yeniden bir zamanlar olduğu gibi o neşeli tavrına büründü ve herkes bunu görebiliyordu. Ancak tam da daha iyiye giderken ilginç bir telefon aldı. Arayan doktordu. Bir hafta önce yaptırdığı kan testinin sonuçları belli olmuştu ve bir an önce doktora uğraması gerekiyordu. Durum acildi! Gerginlik içinde doktorun ofisine gitti. Elleri terden yapış yapış olmuştu. Neler olduğunu öğrenmek istiyordu. Doktorun sesi neden bu kadar ciddi geliyordu? Doktor onun elini sıktı ve yüzünde gergin bir ifadeyle karşısındaki sandalyeyi işaret etti.
“Sonuçlar hiç iyi değil hanımefendi. Lösemi olmuşsunuz, çok üzgünüm,” dedi üzgün bir bakışla beraber. Zemin ayaklarının altından kayıyor gibi hissetti. Son zamanlarda kendini halsiz hissettiği için test yaptırmıştı ama hayatının bir çırpıda bu kadar büyük ölçüde değişebileceği aklına gelmemişti.
Gözlerindeki yaşlarla beraber hayatının en zor sorusunu sordu: “Ne kadar vaktim kaldı?
-“Ne yazık ki hastalığın yayıldığını gözlemledik ve senin için yapabileceğimiz çok fazla şey yok. Belki altı ay belki bir yıl vaktin var…”
O an yine kalbi sızladı, çok derindi bu his. Üzücü haberlerin sonu gelmeyecek miydi? Fakat üzüntü içinde kıvranmak veya şikayet etmek yerine, geri kalan vaktini hep hayal ettiği gibi geçirmeye ve sevdiği insanlar için iyilik yapmaya karar verdi. Ve böylece yıllardır gittiği, ailesi gibi gördüğü lokantaya geri döndü.
Lokantadakiler onun zor günlerinde, içinde olduğu durumdan çıkmasına yardımcı olmuşlardı, şimdiyse onlara iyilik yapma sırası artık ondaydı.
Fakat lokantada işe yeni bir müdür alınmıştı. Söz konusu adam çalışanlara biraz sert davranıyordu. Çalışanları üzüp üzmemeyi önemsemiyordu. Yaşlı kadın içeri girer girmez bunu fark etmişti. Daha tatsız bir atmosfer vardı. Artık misafirlere ayıracak vakit yoktu ve herkes işe ekşi bir suratla geliyordu.
Ve tatlı yaşlı kadın içeri girdi. Masasına oturdu, çalışanlar onun en sevdiği yemeği bir an önce getirmeye çalıştılar. Kısa bir sohbet? Hayır sohbetin vakit yoktu, çünkü müdürün gözleri üzerlerindeydi. Kaşlarını çattı ve sinirli bir ifadeyle ona yaklaştı…
Yaşlı kadının ismini çalışanlardan duymuştu. Onun herkesin sevdiği düzenli bir müşteri olması onun için pek bir şey ifade etmiyordu. Panodaki fişi görmüştü. Çalışanların üzerini kalpler ve tatlı sözlerle doldurduğu ama o gün parası ödenmemiş hesabın fişini! Müdür elinde fişi tutarak hırsla ona doğru yaklaştı ve onunla sert bir şekilde konuşmaya başladı.
-“Bu lokanta sadece hesabını ödeyen müşteriler için. Diğerlerinin sizin ne kadar iyi biri olduğunuzu düşünüp düşünmemesi umurumda değil. Hesabı ödemediniz, bu yüzden lokantayı terk etmenizi isteyeceğim. Biz hayır kuruluşu değiliz.” Yaşlı kadın yerinden kalkmadı ve hiçbir şey söylemedi. Adama baktı, çantasından bir parça kağıt çıkarıp üzerine bir şeyler yazdı. Kağıdı masanın üzerinde duran siyah cüzdana koydu ve tek kelime etmeden lokantadan çıkıp gitti..
Kadının masasını temizlemekle görevli olan garson hemen gelmişti. Çatal kaşıkları tabakların üstüne koydu ve tam peçeteyi atmak üzereydi ki peçetenin altında kadının bıraktığı siyah cüzdan gözüne çarptı. Bu hesabın parası olabilir miydi? Belki de parayı masanın üzerinde bırakmış ve çıkıp gitmişti?
Genç garson merakla cüzdanı eline aldı ve baktı. Fakat içinde para yoktu. Lokantadaki tüm çalışanların hayatını değiştirecek bir not vardı sadece. Garson, siyah dosyadan notu çıkardı ve dudaklarından dökülen sözler çok yüksek sesteydi. Ne okumuştu?
Dokunaklı bir mesaj olan bir kağıt parçası vardı ve Lokanta çalışanlarına diye başlıyordu:
-“30 yıldır buraya gelmekten çok keyif aldım. Bu lokantada değişen her şeye tanık oldum: Gelip giden çalışanları, defalarca değişen menüyü gördüm ama ben hep burada kaldım. Burada çok güzel anılarım oldu fakat zor zamanlarda bile siz bana her zaman destek oldunuz. Artık yaşlı ve hastayım, size yüklü bir miktarda para bırakarak teşekkür etmek istiyorum. Çekin altında tükenmez kalemle şunlar yazılmıştı: Ancak yeni müdür bıraktığım paradan tek kuruş alamayacak. Ayrıca bu berbat adamla ilgili bir çift söz söylemek için de lokantanın sahibini arayacağım. Garson titreyen ellerle çekin diğer yüzünü çevirdi ve akıl almaz miktarı gördü.
Çek 425.550 dolar değerindeydi. Yıllardır lokantalarına gelen ve onu her zaman desteklemiş olan çalışanlar için iyilik yapmak isteyen yaşlı kadın tarafından onlara hediye edilmişti.
Genç adam gözlerine inanamadı ve çeki gözyaşlarına boğulan işletme sahibine verdi. Lokantanın sahibi yaşlı kadını 30 yıldır tanıyordu ve onu hep oturduğu masasında bir daha hiç göremeyeceğini anlamıştı. Paradan dolayı memnundu ama yaşlı kadının mutlu ve sağlıklı olmasını, yemeğinin tadını çıkarırken onlarla sohbet etmesini tercih ederdi çünkü sevdiklerimiz dünyadaki tüm paralardan daha değerlidir.
Onunla kısa bir telefon görüşmesinden sonra lokantanın müdürü hemen kovuldu. Haklıydı, yaşlı kadının kendi evi dışında 30 sene boyunca evi olarak gördüğü lokantada böyle bir adamın işi yoktu.