19 yaşındaki genç kızın yaşadıkları
Önce babam bu salgın hastalığa yakalandı. Çalıştığı inşaattaki ustaları öksürüğünden şüphe ile teste göndermişler, sonuç pozitif çıkınca da eve gönderdiler. Eviiz, iki odası bir mutfağı küçük bir ev. Hastaneden babamı getiren hemşireler babamın tek başına bir odada kalması gerektiğini, 15 gün süre ile yediğinin içtiğinin ayrılmasını ve bizimle aynı ortamda kalmamasını söylediler ve gittiler.
Babamı bir odaya koyduk, kardeşlerim ve annemle biz de diğer odada oturup yatarolduk. Babam aşırı halsiz ve devamlı öksürüyordu, bazı zamanlarda aşırı ateşten inleme sesleri diğer odaya bile geliyordu. Odasına bir tek annem giriyor, eldiven ve maske ile yemek ve ilaçlarını veriyordu. Bir hafta kadar geçti bu sefer annem de debelirtiler başladı.
Artık annem de rahatsızlanmıştı ve hastaneye kaldırıldı, annemin de sonucu pozitif çıktı. Annem ve babam birkaç gün aynı odada kaldılar, ben en büyük kardeş olarak evin sorumluluğunu üstlenmiş hem kardeşlerimle ilgileniyor hem de annem ve babama yardımcı olmaya çalışıyordum. Babam da annem de günü birlik çalıştıkları için evimizde çok fazla erzak olmazdı, genelde haftalık veya 15 günlük alış veriş yapılırdı. O da zaten çok abartılı olmaz birkaç poşet makarna tarzı yiyeceklerden oluşurdu. Evimiz karantina da olduğu için yetkililer gündelik ekmek getiriyorlar kapımıza bırakıp gidiyorlardı. Evden çıkamıyorduk, dışarıdan kimse de evimize gelemiyordu.
Yaklaşık 10 gün kadar böyle devam etti. Bir gece babamın baş ağrısı dayanılmaz bir hal almış olmalı ki, duvarları yumruklamaya başladı.
Hemen ambulansı arayp durumu izah ettim. Biraz bekledik ve ambulans geldi babamı ve annemi muayene ettiler ve ikisini de hastaneye götürdüler. Bizim de karantinada kalmamız gerektiğini, 15 gün süre ile evden çıkmamamızı söyleyip gittiler.
19 yaşındaydım ve ilk defa babam ve annem olmadan evde kardeşlerimle bir başımıza kalmıştık. Benden sonra ki en büyük kardeşimin yaşı 14 idi o da kız idi. Diğer erkek kardeşlerim ise 7, 10 ve 12 yaşlarında idiler. Annem ve babam hastaneye kaldıralı 2 gün olmuştu, sadece telefonla arayıp babamla konuşabiliyorduk, annemin telefonu bizde babamın telefonu ise kendisinde idi.
Babam ve annem aynı hastanelerde fakat farklı yerlerdebulunuyorlarmış. Bir gün hastaneden aradılar ve hem babamın hem de annemin yoğun bakıma kaldırıldığı haberini verdiler ve bizde herhangi bir belirti olup olmadığını sordular. Bizde herhangi bir sorun yoktu, fakat evde birkaç gündür görevlilerin kapıya asıp gittiği ekmekten başkayiyeceğimiz de yokru.
Arayanlara evimizde yemeğimizin olmadığını söyleyemedim, zira nasıl söyleyecektim ki; onlar babam ve annemin iyileşmesi için uğraşırken biz açız diyemezdim. Birkaç gün daha bekledik artık babamın telefonu çalmıyordu, büyük ihtimalle şarjı bitmişti, sık sık arama yaptım. İnanıyordum ki babamın telefonu çaldığında babam yoğun bakımdan çıkmış olacak ve telefonunu şarj edecekti. Babam ve annem gideli bir hafta olmuştu neredeyse, artık evde ki durum dayanılmaz bir hal almıştı.
Komşularımızdan hiç kimse kapımızı bile çalmadı. Hatta kapımızın önünden bile geçmemeye gayret ediyorlardı. O gün yine kuru ekmek ve çay ile karnımızı doyurup kardeşlerimi yatırdım ve beklemeye başladım. Sık sık babamın telefonunu arıyordum ve her aradığımda bu sefer çalacak umudu içimi ısıtıyordu. Tam o sırada telefonum çaldı, bilmediğim bir numara idi, açtım ve karşımda ki ses hastaneden aradığını belirtip babamı kaybettiğimizi haberini verdi.
Hastaneye gitmek istediğimi babamı görmek istediğimi söyledim ama olmaz dediler. Korona sebebiyle vefat edenlere uygulanan defin yöntemi ile görevliler tarafından defnedileceğini, hiç kimsenin katılmasına müsaade olmadığını belirttiler. Annemin durumunu sordum, arayan kişi ondan herhangi bir bilgisinin olmadığını, bilgi alıp geri dönüş yapacağını söyleyip kapattı.
Dünyam başıma yıkılmıştı, babam artık yoktu, annem canı ile mücadele ediyordu, kardeşlerim akşam yedikleri kuru ekmekle aç karınlarına uyumaya çalışıyorlar ve bende bir yandan ağlıyor bir yandan da sesimi kardeşlerime duyurmamaya çalışıyordum.
Onlara ne diyebilirdim ki; günlerdir babam ve annemin iyileşip geri döneceği tesellisi ile onları ayakta tutuyordum. Arayıp durumumuzu söyleyebileceğimiz hiç kimsemiz de yoktu.
Babamlar biz küçükken köyden ayrılmışlar, orada ne yaşadılarsa bize hiç anlatmadılar ama aileleri ile kavgalı ayrılmış olmalılar ki hiçbir zaman akrabalarımız ile bağlantı kurmadılar. Bizi de hiç arayıp soran olmamıştı.
Artık tek tesellim annemin iyileşip geri dönmesi olacaktı. Ben bu yükün altından kalkamazdım. Kardeşlerime babamızın vefat ettiğini söylemeye cesaret edemedim. O gece sabaha kadar uyumadan ağladım, ağladıkça da annem için dua ettim. Artık dua etmekten başka yapacak hiç bir şeyim de yoktu. Birkaç gün daha böyle devam etmek zorunda kaldım, kardeşlerime hiç bir şey belli etmedim. Gündüzleri onlarla beraber kuru ekmek yiyip geceleri tek başıma ağlamaya ve dua etmeye devam ettim.
Ara sıra hastaneyi arayıp annemden haber aldım, hala yoğun bakımda olduğu ve durumunun kritik olduğu bilgisi ile ağlamaya devam ettim.
Babamın vefatından altı gün geçmişti ki bu sefer gündüz saat 10 gibi bir telefon geldi. Bu sefer k-o-rkarak telefonu açtım, içimde çok büyük bir k-o-rku vardı. Karşımda ki hastaneden aradığını ifade edip uygun bir şekilde annemin vefat haberini verdi.
Artık dünyam tamamen yıkılmış, tutunacak bir dalım kalmamıştı. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım, kardeşlerim başıma toplandılar, durumu anlamışlardı onlarda benimle beraber ağlamaya başladılar. Kaç saat birbirimize sarılıp ağladık hatırlamıyorum. Sonrasında ağlamaktan yorgun düşüp hepimiz bir köşeye çekilip oturduk, en küçük kardeşim Hüseyin ağlıyor ama neye ağladığını bile bilmiyordu, biz ağladıkça ağlıyor biz sustukça o da susuyordu. O gün hiç birimiz uyuyamadık, yine kuru ekmekle karnımızı doyurduk.
Bir gün sonra kapımızın önünde bir araç durdu, araçtan üç kişi indiler ve bizim kapımızı çaldılar, belki uzun zamandır ilk defa kapı sesini duymuştuk. Kapıyı açtım kendilerini tanıttılar, aile ve sosyal politikalar il müdürlüğünden geliyorlardı, babam ve annemin vefat ettiğinden bilgileri vardı ve bizim için gelmişlerdi. En büyük çocuk olarak benimle kardeşlerim olmadan dışarıda görüştüler, durumu izah edip kardeşlerimin devlet koruması altına alınacağını eğer isterse beni de bu korumaya dahil edeceklerini tüm ihtiyaçlarımızın devlet tarafından karşılanacağını belirttiler. Herhangi bir yakınımızın olup olmadığını sordular, bende kendilerine olmadığını belirttim. Bazı tutanak tuttular, evimizin içinden resimler çektiler.
O gün tarih 24 Nisan 2020 Ramazan ayının ilk günü idi Kardeşlerimi ve beni yurtlara yerleştirdiler. Bugün babam ve annemin vefat edişinin üzerinden bir yıl geçti. Kardeşlerimle sık sık görüşüyorum, hepsi de okula devam ediyor, ama bir araya geldiğimizde aynı o kara gecede olduğu gibi hiç konuşmadan sadece ağlıyoruz.
Önce babam bu salgın hastalığa yakalandı. Çalıştığı inşaattaki ustaları öksürüğünden şüphe ile teste göndermişler, sonuç pozitif çıkınca da eve gönderdiler. Eviiz, iki odası bir mutfağı küçük bir ev. Hastaneden babamı getiren hemşireler babamın tek başına bir odada kalması gerektiğini, 15 gün süre ile yediğinin içtiğinin ayrılmasını ve bizimle aynı ortamda kalmamasını söylediler ve gittiler.
Babamı bir odaya koyduk, kardeşlerim ve annemle biz de diğer odada oturup yatarolduk. Babam aşırı halsiz ve devamlı öksürüyordu, bazı zamanlarda aşırı ateşten inleme sesleri diğer odaya bile geliyordu. Odasına bir tek annem giriyor, eldiven ve maske ile yemek ve ilaçlarını veriyordu. Bir hafta kadar geçti bu sefer annem de debelirtiler başladı.
Artık annem de rahatsızlanmıştı ve hastaneye kaldırıldı, annemin de sonucu pozitif çıktı. Annem ve babam birkaç gün aynı odada kaldılar, ben en büyük kardeş olarak evin sorumluluğunu üstlenmiş hem kardeşlerimle ilgileniyor hem de annem ve babama yardımcı olmaya çalışıyordum. Babam da annem de günü birlik çalıştıkları için evimizde çok fazla erzak olmazdı, genelde haftalık veya 15 günlük alış veriş yapılırdı. O da zaten çok abartılı olmaz birkaç poşet makarna tarzı yiyeceklerden oluşurdu. Evimiz karantina da olduğu için yetkililer gündelik ekmek getiriyorlar kapımıza bırakıp gidiyorlardı. Evden çıkamıyorduk, dışarıdan kimse de evimize gelemiyordu.
Yaklaşık 10 gün kadar böyle devam etti. Bir gece babamın baş ağrısı dayanılmaz bir hal almış olmalı ki, duvarları yumruklamaya başladı.
Hemen ambulansı arayp durumu izah ettim. Biraz bekledik ve ambulans geldi babamı ve annemi muayene ettiler ve ikisini de hastaneye götürdüler. Bizim de karantinada kalmamız gerektiğini, 15 gün süre ile evden çıkmamamızı söyleyip gittiler.
19 yaşındaydım ve ilk defa babam ve annem olmadan evde kardeşlerimle bir başımıza kalmıştık. Benden sonra ki en büyük kardeşimin yaşı 14 idi o da kız idi. Diğer erkek kardeşlerim ise 7, 10 ve 12 yaşlarında idiler. Annem ve babam hastaneye kaldıralı 2 gün olmuştu, sadece telefonla arayıp babamla konuşabiliyorduk, annemin telefonu bizde babamın telefonu ise kendisinde idi.
Babam ve annem aynı hastanelerde fakat farklı yerlerdebulunuyorlarmış. Bir gün hastaneden aradılar ve hem babamın hem de annemin yoğun bakıma kaldırıldığı haberini verdiler ve bizde herhangi bir belirti olup olmadığını sordular. Bizde herhangi bir sorun yoktu, fakat evde birkaç gündür görevlilerin kapıya asıp gittiği ekmekten başkayiyeceğimiz de yokru.
Arayanlara evimizde yemeğimizin olmadığını söyleyemedim, zira nasıl söyleyecektim ki; onlar babam ve annemin iyileşmesi için uğraşırken biz açız diyemezdim. Birkaç gün daha bekledik artık babamın telefonu çalmıyordu, büyük ihtimalle şarjı bitmişti, sık sık arama yaptım. İnanıyordum ki babamın telefonu çaldığında babam yoğun bakımdan çıkmış olacak ve telefonunu şarj edecekti. Babam ve annem gideli bir hafta olmuştu neredeyse, artık evde ki durum dayanılmaz bir hal almıştı.
Komşularımızdan hiç kimse kapımızı bile çalmadı. Hatta kapımızın önünden bile geçmemeye gayret ediyorlardı. O gün yine kuru ekmek ve çay ile karnımızı doyurup kardeşlerimi yatırdım ve beklemeye başladım. Sık sık babamın telefonunu arıyordum ve her aradığımda bu sefer çalacak umudu içimi ısıtıyordu. Tam o sırada telefonum çaldı, bilmediğim bir numara idi, açtım ve karşımda ki ses hastaneden aradığını belirtip babamı kaybettiğimizi haberini verdi.
Hastaneye gitmek istediğimi babamı görmek istediğimi söyledim ama olmaz dediler. Korona sebebiyle vefat edenlere uygulanan defin yöntemi ile görevliler tarafından defnedileceğini, hiç kimsenin katılmasına müsaade olmadığını belirttiler. Annemin durumunu sordum, arayan kişi ondan herhangi bir bilgisinin olmadığını, bilgi alıp geri dönüş yapacağını söyleyip kapattı.
Dünyam başıma yıkılmıştı, babam artık yoktu, annem canı ile mücadele ediyordu, kardeşlerim akşam yedikleri kuru ekmekle aç karınlarına uyumaya çalışıyorlar ve bende bir yandan ağlıyor bir yandan da sesimi kardeşlerime duyurmamaya çalışıyordum.
Onlara ne diyebilirdim ki; günlerdir babam ve annemin iyileşip geri döneceği tesellisi ile onları ayakta tutuyordum. Arayıp durumumuzu söyleyebileceğimiz hiç kimsemiz de yoktu.
Babamlar biz küçükken köyden ayrılmışlar, orada ne yaşadılarsa bize hiç anlatmadılar ama aileleri ile kavgalı ayrılmış olmalılar ki hiçbir zaman akrabalarımız ile bağlantı kurmadılar. Bizi de hiç arayıp soran olmamıştı.
Artık tek tesellim annemin iyileşip geri dönmesi olacaktı. Ben bu yükün altından kalkamazdım. Kardeşlerime babamızın vefat ettiğini söylemeye cesaret edemedim. O gece sabaha kadar uyumadan ağladım, ağladıkça da annem için dua ettim. Artık dua etmekten başka yapacak hiç bir şeyim de yoktu. Birkaç gün daha böyle devam etmek zorunda kaldım, kardeşlerime hiç bir şey belli etmedim. Gündüzleri onlarla beraber kuru ekmek yiyip geceleri tek başıma ağlamaya ve dua etmeye devam ettim.
Ara sıra hastaneyi arayıp annemden haber aldım, hala yoğun bakımda olduğu ve durumunun kritik olduğu bilgisi ile ağlamaya devam ettim.
Babamın vefatından altı gün geçmişti ki bu sefer gündüz saat 10 gibi bir telefon geldi. Bu sefer k-o-rkarak telefonu açtım, içimde çok büyük bir k-o-rku vardı. Karşımda ki hastaneden aradığını ifade edip uygun bir şekilde annemin vefat haberini verdi.
Artık dünyam tamamen yıkılmış, tutunacak bir dalım kalmamıştı. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım, kardeşlerim başıma toplandılar, durumu anlamışlardı onlarda benimle beraber ağlamaya başladılar. Kaç saat birbirimize sarılıp ağladık hatırlamıyorum. Sonrasında ağlamaktan yorgun düşüp hepimiz bir köşeye çekilip oturduk, en küçük kardeşim Hüseyin ağlıyor ama neye ağladığını bile bilmiyordu, biz ağladıkça ağlıyor biz sustukça o da susuyordu. O gün hiç birimiz uyuyamadık, yine kuru ekmekle karnımızı doyurduk.
Bir gün sonra kapımızın önünde bir araç durdu, araçtan üç kişi indiler ve bizim kapımızı çaldılar, belki uzun zamandır ilk defa kapı sesini duymuştuk. Kapıyı açtım kendilerini tanıttılar, aile ve sosyal politikalar il müdürlüğünden geliyorlardı, babam ve annemin vefat ettiğinden bilgileri vardı ve bizim için gelmişlerdi. En büyük çocuk olarak benimle kardeşlerim olmadan dışarıda görüştüler, durumu izah edip kardeşlerimin devlet koruması altına alınacağını eğer isterse beni de bu korumaya dahil edeceklerini tüm ihtiyaçlarımızın devlet tarafından karşılanacağını belirttiler. Herhangi bir yakınımızın olup olmadığını sordular, bende kendilerine olmadığını belirttim. Bazı tutanak tuttular, evimizin içinden resimler çektiler.
O gün tarih 24 Nisan 2020 Ramazan ayının ilk günü idi Kardeşlerimi ve beni yurtlara yerleştirdiler. Bugün babam ve annemin vefat edişinin üzerinden bir yıl geçti. Kardeşlerimle sık sık görüşüyorum, hepsi de okula devam ediyor, ama bir araya geldiğimizde aynı o kara gecede olduğu gibi hiç konuşmadan sadece ağlıyoruz.