HHaber

Hak yerini bulur elbet bir gün…

Zaten, kayıtlar bitmiş ve sınıf mevcudu tam idi. Onun bu hali resmiyette bana sıkıntı vermezdi. Kaldı ki bizim maksadımız gönül fethedip onu Kur’an’la buluşturmak olduğu için, kendisini, elimden geldiğince idare edebileceğimi söyledim.
İki oğlu, emzikte bir kızı vardı. Gelirken bazen bunlardan birini ya da ikisini yanına alıyordu. Kayınvalidesi çocukları ona bırakıp kursa gitmesine söylendiği için ben kolaylık gösteriyordum kendisine. Geldiği zaman, hiç bekletmeden hemen araya alıp onu okutuyor bu sırada çocukların onu rahatsız etmemesi için çantamdan çikolata şeker vs verip oyalanmalarını sağlıyordum. Bundan dolayı çocuklar da gönüllü gelmek istiyorlardı zaten :))
Yine böyle bir sabah, kucağında bebeğiyle geldi. Sesi her zamankinden daha titrek geldi. Sık sık yutkunmaya başladı. Dayanamadım ve dersi durdurdum. Sınıfa göz gezdirdim, hepsinde bir endişe vardı. Benim bilmediğim bir şey biliyor gibiydiler.
– Bir sıkıntın mı var? dedim. Tekrar yutkundu. “Dışarı çıkalım mı?” dedim. İmdat bekler gibi arkadaşlarına baktı ve “yok hocam, herkes benim ne yaşadığımı biliyor zaten” dedi ve sustu, başını önüne eğdi. Gözlerinden yağmur damlası gibi yaşlar akıyordu, sonra hıçkırmaya başladı. Gözyaşı bulaşıcıymış ya bir de ben sulu gözlü olunca, burun çekenlerin sayısı artıverdi.
Bir müddet ağladı ve anlatmaya başladı “Hocam, ben kaçıp da evlendim. Kaynanam oğluna başka birini alacakmış, biz de birbirimizi seviyorduk kaçtık. O yüzden kaynanam beni hiç istemedi. Kaynatamı da doldurur üstüme salardı. Kendisi evdeki eşyaları kırar sonra da “gelin yaptı” derdi. Eşim de onların eline baktığı için bi şey diyemez, bana hep “sabret” derdi. Sonra başka şehirden inşaat işi buldu, taşındık. Ancak işleri rast gitmeyince, eşyalarımızı bir odaya topladık, yatak odamızı alıp geri geldik. Evin kalan odalarını ev sahibi kiraya verdi.
Ama kaynanam beni de çocuklarımı da istemedi hiç. Eşim bizi bırakıp başka bir yere çalışmaya gitti. Beni gece kendi yatak odamda yatırmaz, “oraya misafir gelirse onları yatırırım” der. Çocuklarla beraber oturma odasında yatıyorum. Gündüz de çocuklara tv izletmez, onları alıp yatak odamda, halının üstünde oynatır, oyalamaya çalışıyorum. Elimden geldiğince evde her işi yaparım. Büyük çocuk ilkokula başladı, onu okula bırakıp gelene kadar bile diğerlerine bakmak istemiyor, bakmıyor.”
– E, bu kadınla konuşacak kimse yok mu?
– Hocam o kimseyi dinlemez.
Tekrar sınıfa döndüm:
– Arkadaşlar, onunla bi konussanız.
Birisi söz aldı ve “Hocam bu gelinin dedikleri hep doğrudur, kaynanası benim de akrabam olur, biz bunların kavgasından yıldık, gelin çok eziyette, ben birinde gittim konuşmaya, beni kovmaktan beter etti, kimse onunla baş edemez” dedi ve sustu.
– Ben gidip konuşayım!
– Olmaz hocam, anlattım diye kızar.
-Yakın akrabası filan yok mu, onu aracı edelim.
– Kimseyi dinlemiyor.
– Annenler ne diyor bu işe?!!
– Kaçtığım için annem babam küs. Sadece kardeşlerim konuşuyor.
-Neeee!!! Kaç yıldır görüşmüyor musun onlarla?!!
– Dargınlar hocam. Benim kimsem yok.
Tekrar ağlarken sordum;
-Annenin telefonu var mı sende?
– Var, kardeşlerimden aldım. Ama konuşmuyor benimle.
– Hemen numarasını ver, ben konuşacağım.
– Olmaz hocam…
Çaresizlik ne kötü bir şey Allahım. Kimsesiz olmak, kadın olmak, anne olmak bazıları için ne ne kadar zorlayıcı bir şey. Ya anne olduğu halde olamamak?!!
Durdu, sakinleşti ve “tamam hocam, onları arayıp konuşacağım, benim ne çektiğimi onlardan kimse bilmiyor, hepsini anlatacağım” dedi.
– Söz mü?
– Söz hocam. Bugün çocuğu okula gönderince telefon edeceğim.
– Eğer bu gün konuşmazsan, yarın numarayı bana vereceksin ben konuşacağım.
– Tamam hocam.
– Bak bu çocukların büyüyecek, her biri aslan gibi bir delikanlı olacak. Onlar annelerine sahip çıkacak ve yaşadığın her şeyi unutturacaklar sana. Buna inanmanı istiyorum.
-Tamam hocam, Allah razı olsun. Sen beni dinledin, anladın, teselli verdin ya Allah ne dileğin varsa versin.
– Tamam o halde. Senin için ders bitti. İster burda dur, ister git.
– Gideyim hocam. Aklım oğlanlarda kaldı. Okula filan götüreceğim, dersine baktırırım.
– Peki, sen bilirsin
Onu gönderince epey zaman kendimize gelemedik. Biraz daha konuştuk onun hakkında, çözüm arayışı yapmaya çalıştım ama olmadı. Daha sonra derse başladık.
O gece devamlı onu düşündüm. Dualar ettim, kendi kendime ne yapabilirim, diye gamlanıp durdum.
Ertesi gün kursa gittim ve derse başladık. Kapı çaldı, o geldi. Normalde evde iş güç yaptığı için biraz geç kalıyordu. Erkenden görünce şaşırdım. Yüzündeki ifade beni daha da şaşırttı. Hemen masaya aldım. O da bana bakıyor, bir şeyler sormamı bekliyordu.
Allahım ya Rabbim, bir insan bir gün sonra bu kadar mı değişir, bu kadar mı gençleşir, ne yaptılar bu kadına, torba torba kan mı verdiler?!! Yoksa yüzüne canlı bir makyaj mı yaptı?! Onun gözleri bu kadar parlak mıydı?! Dişleri de ne güzelmiş. Bir insana gülümsemek bu kadar mı yakışır?! Tebessüm de bulaşıcı, derler. Ben de gülümsedim ve:
-Ne oldu, yüzün gülüyor, dedim.
-Sorma hocam. Akşamüstü babamın da evde olduğunu düşündüğüm bi saat kızkardeşimi aradım. Anemi istedim telefona. Gelmesi için kardeşime yalvardım, ısrarla konuşmak istediğimi söyledim. Nihayet kabul etti. Olan biten her şeyi anlatım. Çok şaşırdı, üzüldü. Hemen babama anlatmış. Babam da burdakilere telefon açtı “siz bizim kızımızı sahipsiz mi sandınız, gelir alırım bi daha ne onu ne torunlarınızı görürsünüz” demiş. Sorma hocam bizimkiler pamuk gibi oldular. Taaa, oradan eşim aradı, nasılsın, bir isteğin var mı, diye… Hocam Allah razı olsun senden. Sen artık benim hocam değilsin, ablamsın, anamsın, seni hiç unutmayacağım, dedi.
Bizde bir mutluluk, bir sevinç. Onu o şekilde okutup gönderdim.
Daha sonra, çocuklara harçlık yapmak amacıyla çeyizinden kalan oyalı yazmaları sattığını söyledi. Ben de bir kaç tane aldım, ısrarla bir tane de hediye etti.
Günler geçti, ara ara gelmediği oldu. Sorduğumda yevmiye usulü çapa ve tütün yapmaya gittiğini söylediler. Hakikaten biraz daha ferahlamıştı.
Telefon numarasını aldım. Her zaman beni arayabileceğini söyledim. Kurs bitti. Ama bizim dostluğumuz bitmedi. Daha sonra telefonu kapandı. Diğer talebelere sordum, eşinin geldiğini onları alıp çalıştığı yere götürdüğünü söylediler.
Gün ola harman ola. Allah imhal eder (mühlet verir) ama ihmal etmez. Kimsenin yaptığı yanına kar kalmaz. Eğer biri size, hele hele uzun vadede haksızlık ediyorsa, sizin kıymet ve değerinizi bilmeden bu dünyadan göçmez.

Tecrübeyle sabit…

-SUNA İLHAN-