HHaber

Gerçekten “Huzur” mu evi? Allah kimseyi muhtaç etmesin!

Yemek yetişmediği için aç yattım.
Klimayı açmadıkları için sıcaktan fenalık geçirdim. Buzdolabım da yoktu ki, bir bardak soğuk su bile içemedim.
Sıkıldığımda temiz havaya çıkaranım olmadı. Altımı ıslattım diye tokat yedim.
Ayda bir kez sadece tek bir kez banyo yaptırdılar; kirden vücudumda yaralar oluştu. Bana bu yapılanları arkası kuvvetli olanlara yapamadılar, çünkü onların ilgilenenleri, koruyup kollayanları vardı ve ben ise kimsesizdim. Biliyor musun?
En çok da sevgisizlik kalbimi yaralıyordu. Kimse saçımı bile taramadı, yüzümü bir kez sevgiyleokşamadı.
Sen terk edilmişlik nedir bilir misin oğlum? Terk edilmişlik, nefes alırken mezara konmaktır, bunu unutma olur mu.
İşte böyle artık her şey için çok geç senin benim için yapabileceğin hiç bir şey kalmadı artık… Ben her şeye alıştım da sadece senin özlemine alışamadım.” derken feri sönmüş gözlerinden iki damla yaş yuvarlanıp yanaklarında kaldı öylece. Oğlu şaşkındı.
“Bana bunları neden şimdi söylüyorsun, neden daha önce söylemedin?” sözleri dökülüverdi dilinden. Annesi; “Nasıl söylerdim ki sen beni koskocaman evinde bir köşeye sığdıramamış, buralara layık görmüştün. Seni rahatsız etmek istemedim oğlum. Benim için artık çok geç de ben asıl şimdi seni rahatsız ettim, özür dilerim…” dedi ve takadi kalmayarak sustu.
Oğlu çok pişmandı ama ne fayda, artık annesi gidiyordu ve telafi edemeyeceği şeyler yaşamıştı. Şimdi koca bir yükle kalakalmıştı annesiz bu hayatta.
Sevdiklerimizin ne olur kıymetini bilelim yaşarken ama…