Cefakar anneler
Aradan uzunca bir zaman daha geçmiş, ama bizimkiler birbirlerinden vazgeçmemişler hiç. Sonunda yeniden kaçmış, ama bu sefer evlenmişler. Eve gelince babaannem ortalığı birbirine katmış önce ama mecbur kabullenmek zorunda kalmış. Annem babaannemden hiç iyi muamele görmemiş.
Babaannem anneme “sen beceremezsin” diyerek iş vermez, sonra babama da “karın iş yapmıyor” diye şikayet edermiş. bundan sonrası daha da şaşırtıcı, çünkü babam anneme sahip çıkacağına annesine inanıp, ondan beter hale gelmiş. Ne yazık ki anneme el de kaldırır olmuş. Annem ise annesinin evine gider, sahip çıkan olmaz, gittiği gibi geri gelirmiş.
İlk çocuğu dünyaya gelince ise ismini Kıymet koymuşlar, kıymetli olsun diye ama kırkı çıkmadan veda etmiş bu dünyaya .
Sonra Nazlı ablam dünyaya gelmiş. Belli bir yaşa kadar anneme ismi ile hitap ettirmişler. Anne bile dedirtmemişler. Babaannem ve babam aynı şekilde anneme ettikleri muamelede devam etmişler. Ne iş yapsa yaranamaz laf ve sopa yermiş hep cefakar annem. Annem geceleri ablama sarılıp ağlarmış. éNazlım sen olmazsan ben dayanamam” dermiş.
Sonra bir ablam daha olmuş sonrasında da ben. Ne kadar trajikomik ki bana babaannemin ismi verilmiş, tüm olanlara rağmen.
Halam şehirde ikamet ederdi. Onlar geleceği zaman evde en güzel yemekler pişerdi. Anneme hizmetçi muamelesine deva edilirdi. Onlar bir sofrada oturur, annem ve ben ise mutfakta yerdik. O gün babam illa ki tavuk yolardı halamlar geliyor diye. Annem de pişirirdi. (O zamanlar tavuk her zaman değil misafir gelince pişerdi.) Kokusu yayılınca ablamla kavga ederdik ben ciğerini ablam boynunu isterdi. Oysa but, göğüs, kanat, daha nereleri vardı ama biz onların bize düşmeyeceğini bilirdik. Bunların bize düşmesine dahi razıydık.
Gel zaman git zaman büyüdük evlendim. Şimdi evde misafirde olsa çocuklarımı sofradan ayırmam. Benim gibi hissetmesinler diye. Önce onlar doyar sonrasında ben.
Biliyorum musunuz ne oldu. O zaman yanımızda olmayan babam şimdi bizi arar oldu. Şu an geleceğimizi desek, tavuk değil koyun pişirir bize.
Hatta hatta hiç inanamazdım buna ama bizi dışlayan, en son söylenecek lafı en ön söyleyip bizim kalbimizi hiçe sayan, onurumuzu gururumuzu hiç önemsemeyen babaannem de bize muhtaç oldu.
Ama derler ya “ocak tava gelir amme hamur tükenir, akıl başa gelir de işte ömür tükenir”
Cefakar annemi el birliğiyle yarım kadın, aksak kadın yaptılar. Kim bilir kaç aile vardır böyle bizim gibi, kaç anne vardır cefakar, çilekeş…
Peki ama burada kabahatli kim? Hayat deyip geçmeli mi, yoksa ne gördüyse onu uygulayan babannemin mi kabahat? Ya da olanlara seyirci kalsa yine bir nebze iyi, bir de üstelik çıkan babamda mı kabahat?
Sizce…?
Aradan uzunca bir zaman daha geçmiş, ama bizimkiler birbirlerinden vazgeçmemişler hiç. Sonunda yeniden kaçmış, ama bu sefer evlenmişler. Eve gelince babaannem ortalığı birbirine katmış önce ama mecbur kabullenmek zorunda kalmış. Annem babaannemden hiç iyi muamele görmemiş.
Babaannem anneme “sen beceremezsin” diyerek iş vermez, sonra babama da “karın iş yapmıyor” diye şikayet edermiş. bundan sonrası daha da şaşırtıcı, çünkü babam anneme sahip çıkacağına annesine inanıp, ondan beter hale gelmiş. Ne yazık ki anneme el de kaldırır olmuş. Annem ise annesinin evine gider, sahip çıkan olmaz, gittiği gibi geri gelirmiş.
İlk çocuğu dünyaya gelince ise ismini Kıymet koymuşlar, kıymetli olsun diye ama kırkı çıkmadan veda etmiş bu dünyaya .
Sonra Nazlı ablam dünyaya gelmiş. Belli bir yaşa kadar anneme ismi ile hitap ettirmişler. Anne bile dedirtmemişler. Babaannem ve babam aynı şekilde anneme ettikleri muamelede devam etmişler. Ne iş yapsa yaranamaz laf ve sopa yermiş hep cefakar annem. Annem geceleri ablama sarılıp ağlarmış. éNazlım sen olmazsan ben dayanamam” dermiş.
Sonra bir ablam daha olmuş sonrasında da ben. Ne kadar trajikomik ki bana babaannemin ismi verilmiş, tüm olanlara rağmen.
Halam şehirde ikamet ederdi. Onlar geleceği zaman evde en güzel yemekler pişerdi. Anneme hizmetçi muamelesine deva edilirdi. Onlar bir sofrada oturur, annem ve ben ise mutfakta yerdik. O gün babam illa ki tavuk yolardı halamlar geliyor diye. Annem de pişirirdi. (O zamanlar tavuk her zaman değil misafir gelince pişerdi.) Kokusu yayılınca ablamla kavga ederdik ben ciğerini ablam boynunu isterdi. Oysa but, göğüs, kanat, daha nereleri vardı ama biz onların bize düşmeyeceğini bilirdik. Bunların bize düşmesine dahi razıydık.
Gel zaman git zaman büyüdük evlendim. Şimdi evde misafirde olsa çocuklarımı sofradan ayırmam. Benim gibi hissetmesinler diye. Önce onlar doyar sonrasında ben.
Biliyorum musunuz ne oldu. O zaman yanımızda olmayan babam şimdi bizi arar oldu. Şu an geleceğimizi desek, tavuk değil koyun pişirir bize.
Hatta hatta hiç inanamazdım buna ama bizi dışlayan, en son söylenecek lafı en ön söyleyip bizim kalbimizi hiçe sayan, onurumuzu gururumuzu hiç önemsemeyen babaannem de bize muhtaç oldu.
Ama derler ya “ocak tava gelir amme hamur tükenir, akıl başa gelir de işte ömür tükenir”
Cefakar annemi el birliğiyle yarım kadın, aksak kadın yaptılar. Kim bilir kaç aile vardır böyle bizim gibi, kaç anne vardır cefakar, çilekeş…
Peki ama burada kabahatli kim? Hayat deyip geçmeli mi, yoksa ne gördüyse onu uygulayan babannemin mi kabahat? Ya da olanlara seyirci kalsa yine bir nebze iyi, bir de üstelik çıkan babamda mı kabahat?
Sizce…?