HHaber

Nihat Hatipoğlu Açıkladı

1) Askerin başında harekâta katılmaz.
2) Malları eşit paylaştırmaz.
3) Hükümde adil değildir.” Bu sözleri işiten Hz. Sad şöyle karşılık verir: “Rabb’im!
Eğer bu adam yalan söylüyorsa ve sırf gösteriş olsun diye hakkımda bu iddialarda bulunuyorsa ben de onun hakkında Sen’den üç şey dileyeceğim.

1) Allah’ım bu adamın ömrünü uzat.
2) Bu adamın fakirliğini artır.
3) Bu adamı fitnelere uğrat.”

Aradan yıllar geçer. Hadisenin şahidinden bu olayı duyan ve bu rivayeti bize ulaştıran kişi der ki: “Ben yıllar sonra bu adamı gördüm. İhtiyarlıktan kaşları gözlerine inmişti. O kadar yaşlanmıştı ki kaşları gözlerini örtüyordu. Fakirlikten kıvranıyordu. İnsanların verdikleriyle hayata tutunuyordu. Bu yaşına rağmen bir kadının sesini duyduğunda oraya doğru koşardı. Kadınlara sarkıntılık ederdi. İnsanlar kendisine ‘Bu yaşına rağmen nasıl oluyor da kadınlara sarkıntılık ediyor, onları taciz ediyorsun’ dediklerinde ise şöyle diyordu: Ben ne yaptığımın farkında değilim. İşte Sad’ın bedduası beni bu hale getirdi.” (Buhari, Ezan, 95; Müslim, Salat, 158- 159; Ebu Davud, Salat, 128)

Beddua etmek elbette tavsiye edilmez. Ama zulme uğramış, iftiraya maruz kalmış bir insan başka çıkış kapısı bulamamışsa ne yapabilir! Mazlumun, Müslim veya gayrimüslim olması önemli değildir. Dini inancı ne olursa olsun her mazlumun duası karşılık görür. Zalimin, dini veya dindarlığı önemli değildir. Mutlaka zulmünün hesabını verir. Zalim mutlaka Rabb’inden karşılık görür.

Çünkü mazlumun sahibi Allah’tır. Dua alın. Dua isteyin. Dua edin. Ama buna gösterdiğiniz hassasiyeti beddua almamak konusunda da gösterin. Beddua almamaya, ah almamaya çabalayın. Bedduasını hak ettiğiniz kişinin hakkını ona iade edin. Bu hak maddi veya manevi olabilir. Yoksa ileride binlerce katıyla iade etmek isteseniz de malınız size geri iade edilebilir. Kabul edilmeyebilir. Allah tarafından mazereti kabul edilmeyen insandan daha mutsuz kim olabilir!