Yaşlı adam tapu dairesinden çıkarken sevinçliydi…
Gülümsedi, ille de doktora kontrole götüreceğim demişti oğlu. Yaşlı adam istemese de içten içe sevinmişti, oğlum benim sağlığımı düşünüyor diye.
Hanımı ne diyecekti acaba bu habere? Hoş bu sıralar geline biraz kırgındı gelip gitmiyorlar diye ama. Oğlum da elini eteğini çekti üzerimizden diye düşünürken; neyse dedi yaşlı adam torunlarımın annesi sonuçta, onlar iyi anlaşsın, evlerinde huzurlu olsunlar, biz sadece onların iyiliğini isteriz diye dedi kendince…
Kendi kendine konuşarak artık eve gelmişti yaşlı adam. Zili çaldı ve hanımı açtı kapıyı elinde çiçek sulama kabıyla. “Hanım bugün ne yaptın, nasılsın?” diye sordu. Hanımı elindeki kabı gösterdi; “Ne yapayım evdeki bir iki çiçekle uğraşıyorum. Yeşili özledim doğayı özledim. İnsan şehirde hasret kalıyor toprağa” dedi.
Yaşlı adam şaşırdı. Sen köyü pek sevmezdin hanım, hayırdır?, geçen sene bir ay kalalım demiştim de ‘Ben torunlarımı özledim’ diye tutturmuştun, dedi. Kadın, insan doğduğu toprakları, ağaçları, bahçeleri özlüyormuş yaşlandıkça, dedi.
Adam, yahu hanım kaç yıllık karımsın seni hala anlayamadım. Neyse sana bir haberim var bak bugün ne oldu, dedi. Kadın endişeli gözlerle baktı. Adamın koynundan çıkardığı kağıda bakıyordu. Bu ne biliyor musun, dedi hanımına. Bak ben bugün evimizin tapusunu oğlumuzun üzerine yaptım. Yarın bir gün biz göçünce oğlumuz uğraşmasın kapı kapı, dedi.
Hanımının hüzünlü gülüşünü gülümseme sandı yaşlı adam.
Bugün oğlumuz geldi, dedi. Öyle mi? vay hayırsız akşam gelseydi de bende görseydim özledim, dedi adam. Neyse, niye gelmiş gündüz vakti? diye sordu. Kadın, şu kağıdı getirmiş diyerek uzattı masadaki kağıdı. Yaşlı adam hissetmiş gibi yüzü düştü birden. Yakın Gözlüğünü takan yaşlı adam kağıtta yazanları içinden yavaş yavaş okudu:
“Yaşı ilerlediği ve aklı muhakemesi yerinde olmadığına ve ekonomik varlığını idare ve idame edemeyeceği, ekteki doktor raporuyla da tespit edildiğinden, taşınır ve taşınmaz varlıklarının, resmi varisi oğlu Süleyman tarafından idaresine karar verilmiştir.”
Kağıt ellerinin arasından kayıp yere düştü. Karısı gelerek kocasının titreyen ellerini tuttu. Yaşlı adam oğlunun kendisini neden zorla doktora götürdüğünü anlamıştı artık.
3 senedir gitmedik köydeki ev ne haldedir, dedi karısına. Ne olacak canım bir günde temizler, pırıl pırıl yaparım ben, dedi kadın. Karısının o evde dizlerinin üşüdüğü aklına geldi. Ya dizlerin üşürse? dedi.
Yüreğimin üşümesi daha kötüdür diye düşündü kadın ve Üşümem sen beni merak etme’ dedi.
Yaşlı adam içinden geçirdi ‘Dünya fani, Allah yar!’ Karar verdiler bir iki eşyalarını alıp köye yerleşmeye. Bu zamandan sonra malı mülkü ne yapacağız diye düşündü. Karısı kıyafetleri bir iki çantaya sıkıştırdı. Kimse gelmeden gitmek istercesine hızlı hazırlandı. Ertesi gün yolculuğa çıkmadan önce gözüne oğlunun fotoğrafı ilişti, eline aldı çantasına koyacaktı ki masanın üstüne oğlundan gelen kağıt ve tapula beraber fotoğrafı da ters çevirip koydu. Ve gözyaşlarını sildi. Allah’ım Sen Kimseye Hayırsız Evlat Nasip Etme…
Gülümsedi, ille de doktora kontrole götüreceğim demişti oğlu. Yaşlı adam istemese de içten içe sevinmişti, oğlum benim sağlığımı düşünüyor diye.
Hanımı ne diyecekti acaba bu habere? Hoş bu sıralar geline biraz kırgındı gelip gitmiyorlar diye ama. Oğlum da elini eteğini çekti üzerimizden diye düşünürken; neyse dedi yaşlı adam torunlarımın annesi sonuçta, onlar iyi anlaşsın, evlerinde huzurlu olsunlar, biz sadece onların iyiliğini isteriz diye dedi kendince…
Kendi kendine konuşarak artık eve gelmişti yaşlı adam. Zili çaldı ve hanımı açtı kapıyı elinde çiçek sulama kabıyla. “Hanım bugün ne yaptın, nasılsın?” diye sordu. Hanımı elindeki kabı gösterdi; “Ne yapayım evdeki bir iki çiçekle uğraşıyorum. Yeşili özledim doğayı özledim. İnsan şehirde hasret kalıyor toprağa” dedi.
Yaşlı adam şaşırdı. Sen köyü pek sevmezdin hanım, hayırdır?, geçen sene bir ay kalalım demiştim de ‘Ben torunlarımı özledim’ diye tutturmuştun, dedi. Kadın, insan doğduğu toprakları, ağaçları, bahçeleri özlüyormuş yaşlandıkça, dedi.
Adam, yahu hanım kaç yıllık karımsın seni hala anlayamadım. Neyse sana bir haberim var bak bugün ne oldu, dedi. Kadın endişeli gözlerle baktı. Adamın koynundan çıkardığı kağıda bakıyordu. Bu ne biliyor musun, dedi hanımına. Bak ben bugün evimizin tapusunu oğlumuzun üzerine yaptım. Yarın bir gün biz göçünce oğlumuz uğraşmasın kapı kapı, dedi.
Hanımının hüzünlü gülüşünü gülümseme sandı yaşlı adam.
Bugün oğlumuz geldi, dedi. Öyle mi? vay hayırsız akşam gelseydi de bende görseydim özledim, dedi adam. Neyse, niye gelmiş gündüz vakti? diye sordu. Kadın, şu kağıdı getirmiş diyerek uzattı masadaki kağıdı. Yaşlı adam hissetmiş gibi yüzü düştü birden. Yakın Gözlüğünü takan yaşlı adam kağıtta yazanları içinden yavaş yavaş okudu:
“Yaşı ilerlediği ve aklı muhakemesi yerinde olmadığına ve ekonomik varlığını idare ve idame edemeyeceği, ekteki doktor raporuyla da tespit edildiğinden, taşınır ve taşınmaz varlıklarının, resmi varisi oğlu Süleyman tarafından idaresine karar verilmiştir.”
Kağıt ellerinin arasından kayıp yere düştü. Karısı gelerek kocasının titreyen ellerini tuttu. Yaşlı adam oğlunun kendisini neden zorla doktora götürdüğünü anlamıştı artık.
3 senedir gitmedik köydeki ev ne haldedir, dedi karısına. Ne olacak canım bir günde temizler, pırıl pırıl yaparım ben, dedi kadın. Karısının o evde dizlerinin üşüdüğü aklına geldi. Ya dizlerin üşürse? dedi.
Yüreğimin üşümesi daha kötüdür diye düşündü kadın ve Üşümem sen beni merak etme’ dedi.
Yaşlı adam içinden geçirdi ‘Dünya fani, Allah yar!’ Karar verdiler bir iki eşyalarını alıp köye yerleşmeye. Bu zamandan sonra malı mülkü ne yapacağız diye düşündü. Karısı kıyafetleri bir iki çantaya sıkıştırdı. Kimse gelmeden gitmek istercesine hızlı hazırlandı. Ertesi gün yolculuğa çıkmadan önce gözüne oğlunun fotoğrafı ilişti, eline aldı çantasına koyacaktı ki masanın üstüne oğlundan gelen kağıt ve tapula beraber fotoğrafı da ters çevirip koydu. Ve gözyaşlarını sildi. Allah’ım Sen Kimseye Hayırsız Evlat Nasip Etme…