Sarhoşun camiyle imtihanı, biraz tebessüm
“Bu şarabı caminin içine dökmeyi planlıyorum.” Bu cevap üzerine, sarhoş adam öfkelenir ve kızgın bir şekilde cevap verir: “Nasıl olur da Allah’ın evine şarap dökersin? Allah’tan korkmuyor musun? Ben kırk yıldır içki içiyorum ama hiçbir zaman böyle bir şey yapmadım. Şarabı sana asla bu amaçla vermem. Beni bu işe bulaştırma; ben Allah’tan korkarım.”
Ancak, sarhoşun verdiği bu tepki, dervişin almak istediği cevap olur. Derviş, bu durumu bir öğreti anına dönüştürerek şöyle der: “Ey insan, sen bir camiye, yani sadece taş ve topraktan yapılmış bir yapıya saygı gösterip içine şarap dökmekten kaçınıyorsun. Peki, nasıl olur da Allah’ın sana rahmeti ve lütfu ile bahşettiği, senin O’na ibadet etmeni istediği bu muazzam ve mükemmel beden sarayına şarap dökebilirsin?”
Bu hikaye, maddi yapılar ve manevi değerler arasındaki derin ilişkiyi vurgular ve bize bedenimizin, ruhumuzun mabedi olduğunu, ona nasıl davranmamız gerektiğini hatırlatır. Dervişin akıllıca yönlendirmesiyle, sarhoş adamın kendisine ve inançlarına daha derin bir bakış açısı kazandığı düşünürsek, derviş gerçekten akıllıca davranmıştır diyebiliriz.
BONUS HİKAYE… PEYNİRİ GERİ GÖTÜREBİLİR MİSİN ?
70 yaşlarında bir amca sokağa çıkma yasağı olduğu için polis karakolunu telefonla arayarak 2 ekmek, yarım kilo çay, yarım kilo zeytin, küçük bir kutu da peynir istiyor.
Emniyet mensubu polisler listeyi alarak markete gidip alışverişi yapıyorlar. Malzemelerin hepsi 64 lira tutuyor. Polisler aldıkları malzemeleri poşete koyup yiyecekleri isteyen adrese gittiklerinde kapıyı yaşlı bir amca ile eşi açıyor.
Polisler
“Amca eşyalarınızı aldıracak çocuğunuz yok muydu?” diye soruyorlar.
Adam
“Bizim hiç çocuğumuz olmadı evladım. Sokağa çıkma yasağı da olunca sizi aradık. Onca işinizin gücünüzün arasında markete gidip istediklerimizi alıp buraya kadar zahmet edip getirdiniz Allah sizlerden razı olsun” diyor.
Alınan yiyeceklerin kaç lira tuttuğunu sorunca da polis memuru elindeki fişi göstererek “64 lira amca” diyor.
Amca parayı getirmek için içeri giriyor, çaresizlik içinde bir o odaya bir diğer odaya koşturduktan sonra utançla boynu bükük vaziyette tekrar kapıya çıkıyor
“Oğlum üzgünüm, bu kadar fazla tutacağını hesap edemedim. Bende sadece 40 lira para var. Peyniri geri götürseniz olmaz mı?” diyor.
Polis memurları
“ Amca sen aylık almıyor musun? “ diye sorunca emeklilik aylığı almadığını, 65 yaşı aylığı aldığını, elektrik suyu ödeyince de 40 lira para paralarının kaldığını anlatıyor.
Duygulanan Polis memurları
“Amca o 40 lira da sende kalsın. Sizler de bizim anamız ve babamızsınız. Afiyetle yiyin” diyerek oradan ayrılıyorlar.
“Bu şarabı caminin içine dökmeyi planlıyorum.” Bu cevap üzerine, sarhoş adam öfkelenir ve kızgın bir şekilde cevap verir: “Nasıl olur da Allah’ın evine şarap dökersin? Allah’tan korkmuyor musun? Ben kırk yıldır içki içiyorum ama hiçbir zaman böyle bir şey yapmadım. Şarabı sana asla bu amaçla vermem. Beni bu işe bulaştırma; ben Allah’tan korkarım.”
Ancak, sarhoşun verdiği bu tepki, dervişin almak istediği cevap olur. Derviş, bu durumu bir öğreti anına dönüştürerek şöyle der: “Ey insan, sen bir camiye, yani sadece taş ve topraktan yapılmış bir yapıya saygı gösterip içine şarap dökmekten kaçınıyorsun. Peki, nasıl olur da Allah’ın sana rahmeti ve lütfu ile bahşettiği, senin O’na ibadet etmeni istediği bu muazzam ve mükemmel beden sarayına şarap dökebilirsin?”
Bu hikaye, maddi yapılar ve manevi değerler arasındaki derin ilişkiyi vurgular ve bize bedenimizin, ruhumuzun mabedi olduğunu, ona nasıl davranmamız gerektiğini hatırlatır. Dervişin akıllıca yönlendirmesiyle, sarhoş adamın kendisine ve inançlarına daha derin bir bakış açısı kazandığı düşünürsek, derviş gerçekten akıllıca davranmıştır diyebiliriz.
BONUS HİKAYE… PEYNİRİ GERİ GÖTÜREBİLİR MİSİN ?
70 yaşlarında bir amca sokağa çıkma yasağı olduğu için polis karakolunu telefonla arayarak 2 ekmek, yarım kilo çay, yarım kilo zeytin, küçük bir kutu da peynir istiyor.
Emniyet mensubu polisler listeyi alarak markete gidip alışverişi yapıyorlar. Malzemelerin hepsi 64 lira tutuyor. Polisler aldıkları malzemeleri poşete koyup yiyecekleri isteyen adrese gittiklerinde kapıyı yaşlı bir amca ile eşi açıyor.
Polisler
“Amca eşyalarınızı aldıracak çocuğunuz yok muydu?” diye soruyorlar.
Adam
“Bizim hiç çocuğumuz olmadı evladım. Sokağa çıkma yasağı da olunca sizi aradık. Onca işinizin gücünüzün arasında markete gidip istediklerimizi alıp buraya kadar zahmet edip getirdiniz Allah sizlerden razı olsun” diyor.
Alınan yiyeceklerin kaç lira tuttuğunu sorunca da polis memuru elindeki fişi göstererek “64 lira amca” diyor.
Amca parayı getirmek için içeri giriyor, çaresizlik içinde bir o odaya bir diğer odaya koşturduktan sonra utançla boynu bükük vaziyette tekrar kapıya çıkıyor
“Oğlum üzgünüm, bu kadar fazla tutacağını hesap edemedim. Bende sadece 40 lira para var. Peyniri geri götürseniz olmaz mı?” diyor.
Polis memurları
“ Amca sen aylık almıyor musun? “ diye sorunca emeklilik aylığı almadığını, 65 yaşı aylığı aldığını, elektrik suyu ödeyince de 40 lira para paralarının kaldığını anlatıyor.
Duygulanan Polis memurları
“Amca o 40 lira da sende kalsın. Sizler de bizim anamız ve babamızsınız. Afiyetle yiyin” diyerek oradan ayrılıyorlar.