HHaber

Nineden vefat etmiş eşine mektup..!

Artık “Akide Şekeri” de getirmez oldu. Hani dişlerim yok ya, güya yerken garip sesler çıkarıyormuşum da; çocuklar iğreniyormuş bu halimden. Yok; vallahi yalan bey, hiç yapar mıyım ben öyle şey..? Gelin; en son artık, çocuklara masal anlatmamı da yasakladı. Üstelik seninle konuşuyormuşum diye, duvardaki resmini de bir yere sakladı. Olsun, koynumdaki resminden haberi bile yok..! Yine de beddua edemem bey, oğlumun karısı; torunlarımın anasıdır o…! Geçenlerde üst komşuları geldi. Ah ne yaptı bir bilsen, ne konuştuklarını duymayayım diye, kapıyı üstüme kilitledi. Duymadım, duyamadım; lakin onu da hissettim. düşkünler evine yatıracaklarmış önümüzdeki ay beni. Ne yalan söyleyeyim bu durum çok ağırıma gitti, çok hem de bey..! Söyle bey, sen bu duruma ne diyorsun..? Hani bir görünsen oğluna! Ne de olsa babasısın, seni dinler elbet. Bu odada oturur, vallahi hiç dışarı bile çıkmam. Akide şekeri de istemem. Masal filan da anlatmam artık çocuklara. Ne olur, ayırmasınlar beni bu evden. Yaşayamam, nefes bile alamam ben başka yerde. Sana ait anılar var burada bey, uzak kalırsam ne yaparım ben, ne yaparım..? Şu camın pervazında hayalin durup durur, çekmecelerde hala el izin. Bastonun bile hala duvarda asılı duruyor. İstemiyorlar beni artık, istemiyorlar hasılı vel kelam..!
HEY GİDİ GÜNLER HEY..! Hani DİYORUM, bir çağırsan beni yanına..! Yoksa, yoksa sendemi UNUTTUN beni bey…