HHaber

Köyde ailemden hiç sevgi görmeden büyüdüm…

“Kızım bak bu saatte kalkılmaz. Evin bereketi kaçar. Sabah namazını kılıp, işleri kuşluk vaktine kadar bitirip birde kuşluk namazı kılınsa ne güzel olur” dedi. Ben namaz kılmayı bilmiyorum anne dedim. Ben sana öğretirim dedi. Her sabah erkenden kalkıp saat ona, en geç onbire bitiriyorduk her işi. Bu köyde halı dokuma işi yoktu. Çok bağ bahçede yoktu evin ihtiyacı kadar ekip dikerlerdi.
Her iş vaktinde yapılmazsa kaynanam adeta çılgına dönerdi. Mesela yemek yendi bulaşık hemen yıkanacak, vaktinde yatak yorgan ev bark toplanacak vs. Bu bana çok zor geliyordu ilk başlarda. Sesini yükseltiyordu, bana sert konuşuyordu ama bunu asla oğluna yansıtmıyordu. Sonra ben onun düzenine alıştım. Bir süre sonra herşeyi öğrendim. Aslında her işi birlikte yapıyorduk ama işin ağır tarafını kendisi alıyordu. Seksenli yıllar mesela o zamanlar çamaşır makinesi yok. Düşünün birer leğen çamaşır yıkıyoruz, kendi büyük çamaşırları yıkardı bana küçük çamaşırları verirdi. Çok dindar bir kadındı. Bana namaz kıl demezdi ama namazın önemini anlatırdı. Asla boş konuşmaz, yalan söylemez, haksızlık yapmazdı. Helale harama çok önem verirdi. İki çocuğum oldu. Hamileliklerim çok zorlu geçti. Bu sürede beni hiç mutfağa sokmadı. Çocukların bakımında çok yardımcı oldu.
Eşim askerden gelince şehirde kalıcı bir iş de buldu. Hepimiz şehire taşındık. Kaynanam hemen beni Kur’an kursuna yazdırdı. İki küçük çocuğa bakıp beni kursa gönderdi. Ben Kuran’ı Kerim okumayıda sayesinde öğrendim. Namaz surelerini ezberledim. Namaza başlayınca ne kadar sevinmişti. Daha sonra halk eğitim, dikiş nakış kursuna gönderdi. Elimde mesleğim oldu. O zamanlar dikiş çok önemliydi, hazır giyimi almak kolay değildi, zaten çok da yoktu. Benim kendi dikişimizi dikmem aile bütçesine çok katkı sağladı..
Her şey güzel giderken eşime bir haller olmaya başladı. Eve geç gelmeler, ayık kafa gelmeyip sorun çıkarmalar. Beni sürekli aşağılamaya bana fena davranmaya başladı. Meğer o yollu bir kadın bulmuş, amacı beni boşayıp onu almakmış. Kaynanam önümde dağ gibi durdu ve; “Bu kızcağız sana güvenip ailesini bırakıp geldi, sana iki çocuk verdi, nasıl böyle bir şey yaparsın” dedi. oğlunu evden attı. Çocuklarını bile göstermedi. “Ben gelinimden başkasına gelinim demem, hakkımı da sana helal etmem!” dedi.
Bana da hep sabretmemi, yuvamı yıkmamamı, hep benim yanımda olacağını söyledi. Bir kaç ay maddi manevi çok sıkıntı çektik. Kol kırılır yen içinde kalır dedik kimseye bir şey söylemedik. Ben dikiş diktim, dantel sardım. Kaynanam tarlada gündelikçi olarak çalıştı. Evin ihtiyaçlarını karşıladık. En nihayetinde bir kaç ay sonra eşim eve döndü, çok pişmandı. Kadın parası bitince bunu bırakmış başkasına gitmiş. O dönemde kaynanam bana arka çıkmasaydı kesin yuvam yıkılırdı. Allah korusun kötü yola bile düşebilirdim.
Üstünden yıllar geçti, yatalak oldu. Tam 18 senedir de ben ona bebekler gibi bakıyorum. Hiç ağır gelmiyor inanın. Her gün bana öyle dua ediyor anlatamam. Her gece üç kez saat kurup kalkıyorum, bir tarafta bir tarafa döndürüyorum, gündüz her iki saatte bir. İnsan çocuğuna bakarken ağır gelmez ya bana da kaynanama bakmak hiç ağır gelmiyor. Severek yapıyorum. Üç çeşit kremle ovuyorum. 18 senedir yatıyor hiç yatak yarası yok. Buna doktorlar bile şaşırıyor. Bakım parası almak için kızları kaynanamı götürmek istiyor ben vermiyorum. Para kesilir diye vermiyor zannediyorlar. Halbu ki o benim annem, arkadaşım, can yoldaşım, her şeyim. Bana bu dünyada değer veren, benim için fedakarlık yapan tek insan….
Her şeyi ondan öğrendim. Her şeyimi onunla paylaşıyorum eşimle sorunlarımı bile. Kaynanam çayı çok sever. Her öğleden sonra çay yaparım karşılıklı içer sohbet ederiz. Başka arkadaşa ihtiyaç duymuyorum. Komşular akrabalar bize gelir. Ben onu bırakıp komşuya bile gitmek istemem. Gitsem bile yarım saatten fazla kalmam. İnanın bu beni hiç rahatsız etmiyor. Tam tersi bir gün gideceğini düşündükçe çok üzülüyorum…