HHaber

Diplomayla Öğretmen Olunmadığını Keşfeden Öğretmenin Hikayesi

“Çiçek alırım, yazdım öğretmenim.” Sınıfta hafif bir kahkaha koptu. “Ben çok zengin olduğunuzu düşünün, hayal gücünüzü kullanın demiştim. Buna rağmen çiçek alırım yazdığına göre önemli bir sebebin olmalı” dedim.

Bir süre sessizce bekledi, sonra ayağa kalktı ve “Aklıma başka bir şey gelmedi öğretmenim” dedi usulca. Yüzünde Mona Lisa tablosunu andıran gülmekle ağlamak arası garip bir ifade bulunmaktaydı. “Oğlum, dalga mı geçiyorsun?” dedim sertçe. “Aklınıza bir şey gelmesi için illa not mu vermemiz gerekiyor?” Hiç cevap vermedi.

Kâğıtları geri dağıttım. Sınıf, çalan zille birlikte kovanı kurcalanmış arı sürüsü gibi bahçeye doğru akıvermişti Dışarıda ince bir yağmur yağıyordu. Ertesi sabah okula geldiğimde Selim’in babasını lobide beni beklerken buldum. Önündeki sehpada bir gün önce sınıfta dağıttığım buruşuk kâğıt parçası duruyordu. Oturup biraz konuştuk. Kısa bir görüşme sonrasında yanımdan ayrıldı. Zorlukla zümre odasına doğru yürüdüm. Başım dönüyordu. Hıçkırığa benzer garip bir şey diyaframdan gırtlağıma kadar tırmanmış, dışarı çıkmaya hazır bekliyordu.

2000 yılının aralık ayıydı ve ben, kâğıttaki küçük boşluğu çiçekle dolduran Selim’in, hayatındaki en büyük boşluğu da çiçekle doldurmaya çalıştığını öğrendim. Üç ay önce bir trafik kazasında annesini kaybettiğini ve o günden beri, babasıyla, hiç aksatmadan her cuma günü annesinin kabrini ziyaret edip ona çiçek diktiklerini… Önceki gece babası duymasın diye yüzünü yastığa gömerek sabaha kadar hıçkırdığını… Ve üniversiteden alınan diplomayla öğretmen olunamayacağını… Hepsini, hayatımın o en serin Aralık sabahında öğrendim… “Öğretmenlik sabah gidip öğlen geldiğin, cumartesi, pazar, sömestr ve yazın tatil yaptığın bir meslek değildir. Öğretmenlik Anne olmaktır. Baba olmaktır. Abi olmaktır.. Kısacası İnsan olmaktır… “İnsan gibi insan öğretmenlerimizin önünde saygı ile eğiliyorum.”