Gerçek bir hikaye…
Adet yerini bulsun gibilerden babalarıyla alelacele vedalaşıp gidivermişlerdi bile. Tuttukları bakıcı yabancı uyrukluydu. Yaşlı adam onun yaptığı yemekleri yiyemiyor, çoğu zaman aç yatıyordu. Aradan bir hafta geçmişti o gün yaşlı adam kendini hiç iyi hissetmiyordu, en yakın arkadaşına telefon etti ve durumunu anlattı. Yarım saat geçmeden arkadaşı gelmişti yanına. Yaşlı adam yarım yarım nefes alıyor konuşmakta dahi güçlük çekiyordu. Arkadaşı onun vefat edeceğini anlamıştı ama metanetini korumaya çalıştı. Yaşlı adama çocuklarına haber vereyim gelsinler dedi. Yaşlı adam ise; “Hayır arkadaşım, onları çağırma hiç, rahatları bozulmasın, eğer bana bir şey olursa o zaman söylersin. Sen beni yalnız bırakma yeter” dedi. Önceden hazırlamış olduğu ve yastığının altına koyduğu parayı arkadaşına verdi ve; “Beni kendi benim paramla defnedin. Vefatımın dahi çocuklarıma yük olmasın istemiyorum.” dedi.
Yaşlı adam her ne kadar çağırma dese de bu durum arkadaşının içini huzursuz ettiği için gizlice telefon edip babasının durumunu oğluna bildirdi. Lakin, oğlu keyfi kaçmış bir ses tonuyla; “Sen ona bakma numara yapıyordur, onu getirmedik diye huzurumuzu kaçırmak istiyor.” şeklinde bir cevap verdi.
Bu cevabı duyan adam ise içinden, sizin gibi evlatlar olmaz olsun; ben tanıdım tanıyalı babanız, değil huzur bozmak, sizi rahat ettirmek için çalıştı çabaladı derken gözleri dolmuştu bile. Yaşlı adam iki gün sonra hayata veda etti. Son isteği de beni karımın yanına defnedin olmuştu. Babalarının vefat haberini alan çocukları ise gönülsüz olsa da dönmüşler, bir damla bile gözyaşı dökmeden sessiz sedasız defnetmişler, iki gün bile sürmeden de herkes işinin başına geri dönmüştü bile. Onların bu tutumu karşısında adamı tanıyan konu komşu bile utanmıştı bu evlatlardan. Sözünü esirgemeyen bazı komşu kadınları; “Siz de evlat yetiştiriyorsunuz bekleyin görün.” diye yüzlerine söylemişlerdi.
Evet, bekleyip görmek lazımdı. Çünkü buğday ekilen yerde arpa çıkmadığı gibi herkes bir gün ektiğini biçecekti. Yaşlıları horlamayalım, onları hastanelere veya huzur evlerine terk etmeyelim yalnız başlarına bırakmayalım. Bizim için ne kadar fedakarlık yaptıklarını, ömürlerini bize adadıklarını unutmayalım. Eğer onlar kadar ömrümüz olursa bir gün biz de aynı yaşlılıkla karşılaşacağız. Sevdiklerimiz bize de yırtık bir ayakkabı, eski bir dolap gibi davranırsa inciniriz ve perişan oluruz… Yaşlılar çok kırılgan olurlar; onları yalnız bırakmak, onların yaşama sevincini yok etmek demektir. Onlar çoğu zaman birinin onları hatırlaması umuduyla yol gözlerler. Çok çabuk yorulur, erken uyumak isterler çünkü onlar için zaman hızlı geçer. Çoğu geceler onların sessiz nidalarla, buğulu gözlerle çocuklarını korunması için Allah’a yalvarıp dua ettiklerini duyarsınız. Unutulmak yutulması zor bir lokmadır. Bazıları nasıl bu kadar umursamaz ve bencil olabiliyor, kendilerini bir ömür boyu çocukları için feda eden anne babalarını lüzumsuz bir eşya gibi kenara atabiliyorlar?
Onlar bize belli etmeseler de bu duruma çok hüzünlenirler. Ufak bir hediye aldıklarında ise bir çocuk gibi sevinir ve onu bir mücevhermiş gibi saklarlar. Çünkü onlar için mühim olan hediye değil hatırlanmış olmaktır. Evet, sofrası dolu ama kalbi boş olan bütün hayırsız evlatlara Allah’tan merhamet ve vicdan diliyorum…
Nurten Yurtalan Çağıl…
Adet yerini bulsun gibilerden babalarıyla alelacele vedalaşıp gidivermişlerdi bile. Tuttukları bakıcı yabancı uyrukluydu. Yaşlı adam onun yaptığı yemekleri yiyemiyor, çoğu zaman aç yatıyordu. Aradan bir hafta geçmişti o gün yaşlı adam kendini hiç iyi hissetmiyordu, en yakın arkadaşına telefon etti ve durumunu anlattı. Yarım saat geçmeden arkadaşı gelmişti yanına. Yaşlı adam yarım yarım nefes alıyor konuşmakta dahi güçlük çekiyordu. Arkadaşı onun vefat edeceğini anlamıştı ama metanetini korumaya çalıştı. Yaşlı adama çocuklarına haber vereyim gelsinler dedi. Yaşlı adam ise; “Hayır arkadaşım, onları çağırma hiç, rahatları bozulmasın, eğer bana bir şey olursa o zaman söylersin. Sen beni yalnız bırakma yeter” dedi. Önceden hazırlamış olduğu ve yastığının altına koyduğu parayı arkadaşına verdi ve; “Beni kendi benim paramla defnedin. Vefatımın dahi çocuklarıma yük olmasın istemiyorum.” dedi.
Yaşlı adam her ne kadar çağırma dese de bu durum arkadaşının içini huzursuz ettiği için gizlice telefon edip babasının durumunu oğluna bildirdi. Lakin, oğlu keyfi kaçmış bir ses tonuyla; “Sen ona bakma numara yapıyordur, onu getirmedik diye huzurumuzu kaçırmak istiyor.” şeklinde bir cevap verdi.
Bu cevabı duyan adam ise içinden, sizin gibi evlatlar olmaz olsun; ben tanıdım tanıyalı babanız, değil huzur bozmak, sizi rahat ettirmek için çalıştı çabaladı derken gözleri dolmuştu bile. Yaşlı adam iki gün sonra hayata veda etti. Son isteği de beni karımın yanına defnedin olmuştu. Babalarının vefat haberini alan çocukları ise gönülsüz olsa da dönmüşler, bir damla bile gözyaşı dökmeden sessiz sedasız defnetmişler, iki gün bile sürmeden de herkes işinin başına geri dönmüştü bile. Onların bu tutumu karşısında adamı tanıyan konu komşu bile utanmıştı bu evlatlardan. Sözünü esirgemeyen bazı komşu kadınları; “Siz de evlat yetiştiriyorsunuz bekleyin görün.” diye yüzlerine söylemişlerdi.
Evet, bekleyip görmek lazımdı. Çünkü buğday ekilen yerde arpa çıkmadığı gibi herkes bir gün ektiğini biçecekti. Yaşlıları horlamayalım, onları hastanelere veya huzur evlerine terk etmeyelim yalnız başlarına bırakmayalım. Bizim için ne kadar fedakarlık yaptıklarını, ömürlerini bize adadıklarını unutmayalım. Eğer onlar kadar ömrümüz olursa bir gün biz de aynı yaşlılıkla karşılaşacağız. Sevdiklerimiz bize de yırtık bir ayakkabı, eski bir dolap gibi davranırsa inciniriz ve perişan oluruz… Yaşlılar çok kırılgan olurlar; onları yalnız bırakmak, onların yaşama sevincini yok etmek demektir. Onlar çoğu zaman birinin onları hatırlaması umuduyla yol gözlerler. Çok çabuk yorulur, erken uyumak isterler çünkü onlar için zaman hızlı geçer. Çoğu geceler onların sessiz nidalarla, buğulu gözlerle çocuklarını korunması için Allah’a yalvarıp dua ettiklerini duyarsınız. Unutulmak yutulması zor bir lokmadır. Bazıları nasıl bu kadar umursamaz ve bencil olabiliyor, kendilerini bir ömür boyu çocukları için feda eden anne babalarını lüzumsuz bir eşya gibi kenara atabiliyorlar?
Onlar bize belli etmeseler de bu duruma çok hüzünlenirler. Ufak bir hediye aldıklarında ise bir çocuk gibi sevinir ve onu bir mücevhermiş gibi saklarlar. Çünkü onlar için mühim olan hediye değil hatırlanmış olmaktır. Evet, sofrası dolu ama kalbi boş olan bütün hayırsız evlatlara Allah’tan merhamet ve vicdan diliyorum…
Nurten Yurtalan Çağıl…